McLuhan’ın dikkat çektiği gibi ekranlar kulağın ve gözün uzantısı gibi olmuştur ve insan, adeta narkoz altındaymış gibi bu “uzantılarının” farkına varmadan dışardan (ekranlardan) gelen etkilerin altına girmektedir.
subjektif veya bir kültürün (geleneksel veya modern) sonucu olan ahlaki yargılara dayanarak, Allah’ın buyruklarına (dine) atıf yapılmadan, herhangi bir ahlaki iddia temellenemez. Hele hele bunlardan yola çıkılarak Allah’ın buyrukları (din) eleştirilemez.
Evrendeki acıların (“kötülük” olarak nitelenen özellikle acılardır) sebebini anlamada, insan olarak manevi açıdan gelişmeye olan ihtiyacımızı idrak etmek ve çekilen acıların bizim manevi yükselişimizde oynadığı rolü kavramak da önemlidir.
Dünyada en çok acı çekerek geçmiş bir hayattaki sıkıntılar bile, yıllarca
kalınacak bir eve yerleşirken yolda geçirilen bir saatlik yolculuğun zahmeti kadar önemsizdir.
Bilimcilik, modern dönemin önemli unsurlarından bilimsel devrimi ve tetiklediği süreçleri gözlemenin neticesinde, bilime verilen haklı değeri kullanarak haksız sonuçlara ulaşma çabasıdır.
Dinlerin kutsal kitapları, hazlara düşman çileli bir hayatı önermeseler de
hazcılığın, insanı Allah’la bağ kurmaktan saptırıcı potansiyeline karşı uyarırlar.
Birçok nihilist, Allah’a inancın hayata anlam vereceği hususunda teist dinlerle aynı görüştedir. Bunun yanında bu dinlere “inandığını” ifade edenlerin önemli bir kısmının, bu konudaki inançlarının hayatlarının yönünü belirlememesi ciddi bir gaflet ve çelişkidir.
Kierkegaard, eğer bir doktor olsaydı, modern dönemin tüm hastalıklarına tek bir çare önermesi istenseydi “sessizliği” reçete olarak yazacağını, boş yere söylememiştir.
Ezeli varlık olan yaratıcımız Allah’ın hafızasında hiç silinmeden kalıcı olarak beğenilmiş bir kul olarak yer almak ve dünyayı aşan ahirette iyi bir yer edinmek gerçekten de hayatın anlamı olmaya değer hedeflerdir.