“Hissiz değiliz, merhametsiz de değiliz. Sadece bu çağa denk gelmenin neticesinde duygularımızı saklar olduk, yeni bir insan tanımanın verdiği yükü taşıyacak takâtimiz yok. Sânki tek bir hakkımız var gibi; bir tek O mutluluğu bekliyormuşuz gibi. Gerisi yorucu, üzücü, kırıcı.”
Biliyoruz ki bütün acılar geçer, fotoğraflar sararır. Yara kabuk tutar, kapanır. Sokakta mevsimi fark edersin, aynada kendini. Önce belirli belirsiz, sonra gamzene kadar gülersin. Kuşlar konar dallarına. Kırıldığın yerden çiçek açarsın; bütün acılar bir gün
geçer ya da alışırsın..
Hissedilmiş olan neyse, yaşanmış olan da odur. İnsan bir düşten de somut bir işten olduğu kadar yorgun dönebilir. En çok yaşadığımız zaman, çok düşündüğümüz zamandır.
Oysaki ben, söz geçirebildeydim zihnime eğer önümdeki bomboş kağıda çizdiğim ilk şey iki mavi fırça darbesi olmazdı.
Ve silebilseydim bugünü dünden evvel, yarın için bu geceden uyumama gerek kalmazdı.
İnan,
görebilseydim geleceğini önceden
Ayak izlerimi sildiğim bu kaldırımlar
bu kadar ıssız durmazdı.
Sana gitme demeyeceğim.
Üşüyorsun ceketimi al.
Günün en güzel saatleri bunlar.
Yanımda kal.
Sana gitme demeyeceğim.
Yine de sen bilirsin.
Yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim,
İncinirsin.
Sana gitme demeyeceğim,
Ama gitme, Lavinia.
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, Lavinia.