Namuslu insandan duyulan korkuya, iyi bir insanın yaşatılmamasına, bile bile yok edilmesine bir çok kez şahit oldum. Böyle insanlara karşı iki türlü davranıyor insanoğlu. Ya iyice canlarını yaka yaka bitirdikten sonra her çareye başvurarak öldürüyor, ya da köpekler gibi gözlerine baka baka karşılarında göbekleri üzerinde sürünüyorlar. İkincisi daha seyrek oluyor. Nasıl yaşayacaklarını onlardan öğrenmek , onları örnek almak, bunu yapamıyorlar işte, beceremiyorlar, bilmiyorlar. Belki de istemiyorlar.
Sibirya'da bilinen kafileyle yayan yapıldak giderken bir kürek mahkumu şunları anlatmıştı: "Hırsızlık yapıyormuş, beş kişilik bir çetesi varmış. Adamlarından biri : " Kardeşler hırsızlıktan vazgeçelim,nasıl olsa bize faydası yok, boşu boşuna kötü yaşıyoruz." demeye başlamış. Bu sözleri yüzünden adamı , bir sarhoşluk anında sızmış uyurken boğmuşlar. Anlatan bana öldürüleni çok övüyordu: " Bu olaydan sonra üçünü daha öldürdüm, dedi. Kılım bile kıpırdamadı. Ama o arkadaşa , ilk öldürdüğüme hala acıyorum. İyi bir arkadaştı , zeki, neşeli , temiz ruhluydu. " " Peki niçin öldürdünüz onu? Sizi ele vermesinden mi korktunuz? " diye sordum. " Hayır ,dedi, ne kadar para verirlerse versinler, ne kadar ağır işkence yaparlarsa yapsınlar ele vermezdi , satmazdı bizi. Asla!.. Ama öyle bir şey ki , artık onunla arkadaşlık yapamazdık. Bilmem anlatabiliyor muyum? Biz hepimiz günahkar insanlarız, o ise namusluydu; yakışmıyordu aramıza, varlığını hazmedemiyorduk!"
Ben bu gençlere , kendisine özgürlük vadedilen bir tutsak gibi hayranlıkla bakardım.
Onlarsa bana marangozların , üstünde bir şeyler yapılabilecek bir tahta parçasına baktıkları gibi bakıyorlardı.