Çocuklarımızı muayyen yaşlara kadar okutmayı adet edindik. Bu çok güzel bir şey! Fakat günün birinde bu mektepler sadece işsiz adam çıkaracak, bir yığın yarı münevver hayatı kaplıyacak. O zaman ne olacak? Kriz.
Yalanlamak ve reddetmek için okuma! İnanmak ve her şeyi kabullenmek için de okuma! Konuşmak ve nutuk çekmek için de okuma! Tartmak, kıyaslamak ve düşünmek için oku!
“Bizim Fransızların bir huyu var: Kendi bildiklerine benzemeyen bir yaşayış, bir hal gördüler mi şaşırır, ürkerler. Bunda o kadar ileri giderler ki Fransız olmaktan utanacağım gelir. Köylerinden çıktılar mı sudan çıkmış balığa dönecekler neredeyse. Nereye giderlerse gitsinler kendi adetlerini de birlikte götürür, yabancı adetleri kötü görürler. Macaristan’da bir Fransız gördüler mi bayram eder, canciğer olur ve kafa kafaya verip gördükleri barbarca şeyleri çekiştirmeye başlarlar. Bir şey Fransız olmadı mı barbardır onlara göre. Üstelik bunlar yabancıları tanıyabilen zeki Fransızlar’dır. Çoğu, bir yere, dönmek için gider. Seyahatlerinde içlerine kapanır, her şeyden gocunur, konuşmaz, kimseye açılmazlar: Dünyalarına yabancı bir hava bulaşacak diye ödleri kopar.”
“Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”
Namuslu insandan duyulan korkuya, iyi bir insanın yaşatılmamasına, bile bile yok edilmesine bir çok kez şahit oldum. Böyle insanlara karşı iki türlü davranıyor insanoğlu. Ya iyice canlarını yaka yaka bitirdikten sonra her çareye başvurarak öldürüyor, ya da köpekler gibi gözlerine baka baka karşılarında göbekleri üzerinde sürünüyorlar. İkincisi daha seyrek oluyor. Nasıl yaşayacaklarını onlardan öğrenmek , onları örnek almak, bunu yapamıyorlar işte, beceremiyorlar, bilmiyorlar. Belki de istemiyorlar.
Sibirya'da bilinen kafileyle yayan yapıldak giderken bir kürek mahkumu şunları anlatmıştı: "Hırsızlık yapıyormuş, beş kişilik bir çetesi varmış. Adamlarından biri : " Kardeşler hırsızlıktan vazgeçelim,nasıl olsa bize faydası yok, boşu boşuna kötü yaşıyoruz." demeye başlamış. Bu sözleri yüzünden adamı , bir sarhoşluk anında sızmış uyurken boğmuşlar. Anlatan bana öldürüleni çok övüyordu: " Bu olaydan sonra üçünü daha öldürdüm, dedi. Kılım bile kıpırdamadı. Ama o arkadaşa , ilk öldürdüğüme hala acıyorum. İyi bir arkadaştı , zeki, neşeli , temiz ruhluydu. " " Peki niçin öldürdünüz onu? Sizi ele vermesinden mi korktunuz? " diye sordum. " Hayır ,dedi, ne kadar para verirlerse versinler, ne kadar ağır işkence yaparlarsa yapsınlar ele vermezdi , satmazdı bizi. Asla!.. Ama öyle bir şey ki , artık onunla arkadaşlık yapamazdık. Bilmem anlatabiliyor muyum? Biz hepimiz günahkar insanlarız, o ise namusluydu; yakışmıyordu aramıza, varlığını hazmedemiyorduk!"