Efendim vatandaşlarımızdan biri turist olarak Mısır’a gider. Piramitleri gezer, Mısır’ın her türlü eğlencesinde bulunur. Tam dönmeye yakın, kendisine “Deveye bindin mi?” diye sorarlar.
“Hayır…” der bizim turist…
Olmaaaz…” der kafiledekiler. “Eğer deveye binmezsen, Mısır’a gelmiş sayılmazsın…”
Bizimki de dönünce başından geçenleri anlatacak ya bir deve kiralar. Devenin sahibi, işin inceliklerini bizimkine anlatır:
“Bu deveye oh dedin mi hızlanır, amin dersen durur…”
“Kolay” der bizimki ve devenin sırtında yola revan olur. Oh dedikçe deve hızlanır. Deve gezisi bizimkinin oldukça hoşuna gider ve ohları çoğaltır. Devenin ayakları yerden kesilir. Koca hayvan adeta uçmaktadır…
Yalnız bir sorun vardır…
İlerde bir uçurum görünür. Devenin durması gerekmektedir de bizim ki koca devenin fren sözünü unutur. Artık yapacak bir şey yoktur. Deveyle birlikte ölüme doğru gitmektedir. Devenin sırtında tek elini semaya açıp bildiği bütün duaları okur ve gönülden bir “Amiiin…” çekere. Deve de tam uçurumun kenarında zınk diye durur…
Bizimki alnında biriken terleri silip:
“ Ohhhh beee…” der. “Nihayet durdu…”
“Oh…” sesini duyan devenin ne yaptığını varın siz düşünün…
İlkokulda öğretmenlik yapanların çok sık duyduğu bazı cümleler vardır. Özellikle okul bahçesinde Yaşlı gözlerle "öğretmenim şu beni düşürdü", "öğretmenim koşarken çarpıştık", "öğretmenim şu bana vurdu" diyen minik çoçukların biri gider biri gelir. Bu gibi durumlarda yerdeki çocuğun en yakınındaki çocuğa " arkadaşının elini tut kaldır" diyorum. Çok basit gelebilir ama inanın bu sözü duyupta yüzüne bir ferahlık gelmeyen, yüzündeki acı ifadede azalma olmayan çoçuk görmedim. Düşen biri için çektiği acıdan daha acı olan yerden kaldıranının olmayışıdır. Açık-net-kesin bilgi
1848’de Amerika’da Dan Rice adında bir palyaço, bando arabası (bandwagon) kullanarak politik turlara katılmıştı. Bando arabası coşkulu müziklerle turlara çıkıyor ve “bandoya katıl” sloganıyla insanların dikkatini çekiyordu. Bu sayede elde ettiği popülerliğinden dolayı, seçimlerde büyük bir başarı kazanmıştır. Bu olay, “sürü psikolojisi” tabirinin literatüre girmesinin temeli olmuştur. Bandodaki coşku insanları cezbettiği için politik olarak doğru adres olup olmadığını ciddi anlamda sorgulamadan “insanların çoğu”nun orada toplamasını sağlamıştı. Böylece insanların aslında hakikate ulaşmak için tahkikat yapmak yerine coşkuya ve çoğunluğa uyup ona göre yerini belirlemesini ifade etmek anlamında “sürü psikolojisi” tabiri kullanılmıştır. Bu tabirin kullanılmaya başlanmasının belli bir tarihi olsa da şüphesiz hayattaki uygulaması ilk insanlarla birlikte başlamıştır denilse yanlış olmaz. Bunu şuradan çok rahat anlayabiliriz ki kıssasını bildiğimiz bütün peygamberler, insanların çoğuna uymak yerine hakikate uymayı öğütlemişlerdir. Peygamberlik müessesi insanlık tarihiyle yaşıt olduğuna göre “insanların çoğuna uyma” geleneğinin tarihi de ortaya çıkmış olur. Bu devam edegelen evrensel olguya karşı kuran uyarısını şu sözlerle yapar: “ İnsanların çoğuna uyan sapıtır. (Enam 116)” peki ama ortada bu kadar açık bir uyarı varken ve insanlık tarihi bu uyarının gerçekleşmiş örnekleriyle dolu bir tecrübe kaynağıyken aynı hatayı tekrarlamaya devam etmek neden? Cevabı yine kuran veriyor: “Çoğu haktan hoşlanmaz. (Zuhruf 78)”
2017 YILINDA YAPILAN BİR ÇALIŞMA
Kitaplardan, özellikle eski olanlardan vanilyayı andıran bir koku alındığı çoğu kişi tarafından belirtiliyor. Bu çalışmada ise birbirinden farklı cismleri kokusundan tahmin etmeye çalışan grup, kitaptan aldıkları kokuyu en çok ‘çikolataya’ benzetti. Çikolatanın ardından en çok alınan cevap ise kahve oldu.