Şiir tanrısını incittik, kelimeler bakışlarından burkuldu. Yağmurun yüzünde oturan çıplak şemsiye, bulutsu bir lekedir sesine uzanan. Bugün günlerden ne renk, saçların hangi makası kırdı? Bu havalar çok gürültülü, ses telleri yalnızlığımızı yırtıp atacak. Gidelim diyorum, gökyüzü bu kadar yakınken ve henüz düşmemişken üzerimize bir mezar gibi. Ne de olsa nereden öleceğini bilemeyen, birkaç orospu çocuğu daha var ve bileklerimde kalp atışları ve asla düşmeyecek tanrının delik cebinden merhamet. Sus, sus diyorum kendime; Gitgide azalan son birkaç nefes sayısı, son birkaç orgazm sayısı, son bir. Kaç! Tılsımı sırtlan, sırtındaki kıvrıma boşalan betonsu gölgeyi çiğne, sırtında yüzyılar; şarap, sırtında ölü çocuklar; sperm. Terkten düşmüş bir merhabayı yalayacak, rüzgârın kasveti fiyakalı tümörü. Bak, cinnetin rengi cennetten daha güzel bu hikâyede.
Dilek Akın