Ren yayınevinden okuduğum bu kitap iki hikaye içeriyor. Button’ın Hikayesi ile Buz Sarayı bir araya alınmış, okuduğum sırada fark ettim.
Gelelim hikayeleri nasıl bulduğuma; aslında fena değillerdi, Button’ın Hikayesi’nde yeni doğan Benjaminin ilk yaşlarında görüntüsü yetmişlerinde bir ihtiyar gibiydi. Gitgide gençleşerek yaşamında başına gelen talihsiz olayları okuyoruz. Kısacık , bir oturuşta bitireceğiniz bir kitap. Filmi daha çok övülüyor aslında, ben de filminin daha keyifli olduğunu düşünüyorum kitaptan sonra.
Buz Sarayı hikayesinde ise Güney Amerikalı Sally’nin, Kuzey Amerikalı Harry ile olan nişanlanlılık dönemini anlatıyor. Sally’nin Güney Amerika ile Kuzey Amerika arasındaki yaşamsal ve düşünsel farklılıklara, ayrımcılıklara ve hatta hava koşullarındaki farklılıklara dahi uyum sağlamakta zorlanması söz konusu. Kısaca bu hikayede Güneyli Kuzeyli ayrımının farkına varıyoruz. Hikaye çok basitti, pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Keyifli okumalar diliyorum.
Bu kitapta çoğunlukla Anne’in çocukları yer alıyor; onların arkadaşlarıyla olan ilişkilerini, kötü çocuklar tarafından başlarına gelenleri, güven duygusunu iyi kötü tecrübe etmelerini okuyoruz. Bazı sıradan, ufak tefek olayların sayfalarca üzerinde durulmuş ve o kadar gereksiz uzatılmış ki bir yerden sonra sıkılmaya başladım. Neyse ki sonu biraz olsun toparladı, biraz olsun heyecan kattı.
Anne’i ve aile hayatını, yaşantısını seviyorum, düşünceleri bakış açınızı güzelleştiriyor. Fakat gereksiz uzatılmış sayfalar olmasaydı çok çok daha akıcı olurdu.
Son 3 kitap kaldı, aslında merak ediyorum nasıl biteceğini ama araya farklı kitaplar alıp öyle devam edeceğim her zaman ki gibi.
Keyifli okumalarımız olsun.