Kendi penceremizden baktığımız gibi değildir hayat. Farklı tecrübeler edinir farklı düşünürüz, düşleriz. Yazarın da dediği gibi en zor olan tecrübenin aktarılması...
Bazen önemsiz gördüğümüz nesneler bu karmaşık koşullar içinde yaşamımızda daha netlik kazanabiliyor. Yanından bakmadan geçtiğimiz bir mavi sandalye, ahengini önemsemediğimiz bir kemençe ya da eski bir fötr şapka gibi...
Değerli
Bahtiyar Gül hocam da nesneler üzerinden birbirinden güzel öyküler ele almıştır. Akıcı dili sayesinde okuru kendine çekiyor.
Başlarda aynı kültürden ele almasından yakınıyordum ancak öykülerin ortak bir paydada buluştuğuna şahit olunca bir kültürden ilerlemesinin daha yerinde olduğu kanaatine vardım.
Karakterlerin halktan seçilmesi kitabı okunur kılmıştır. Böylece kendimizden birer parça bulup eserle bütünleşebiliyoruz. Bir eseri okunur kılan yanı da bu değil midir, kendimizden parça bulmak. Eser beni böylece çocukluğuma götürdü.
Bir insanın içinde neler saklı olduğunu bilemeyiz. Onu tanısak bile iç dünyasında ne fırtınalar kopuyor anlayamayız ya sadece yanından geçip gideriz ya da önemsemiş gibi yaparız. Ancak o, kendi iç dünyasında önemsenmediğini görmeden daha mutludur.
Kaybolan hayallerin, kurduğumuz yeni bir dünya ile yeniden hayat bulması dileğimle...
İçerisine 18 Öykü sığdırılmış, neredeyse öykülerin tamamında kendimi bulduğum, beni saran bir çırpıda okuduğum bir eser oldu. Öyle ki eşiğe gelip kaldım da, deli karakterleri ile konuştum ve neye benzediklerini konu dağılmadan öğrendim de, fötr şapkayı takıp dolaştım da, çim adam büyütüp bagajda ses yapan sehpaya sinirlendim de, kaybolan delileri arayıp tarlada ağaç kesip arazide mantar topladım da, karabasan da bastı, cenazemiz de oldu, Hasan'ı da mimledik Vahap Dede'ye çok kızdık ama sonunda salonu mutfağa kattırdık :))
Bana mı öyle geldi bilmiyorum ama çoğu öykünün sonu tam sonlanmamış ve okurun hayal gücüne bırakılmış. Bu benim ekstra hoşuma gitti...
Okuru sıkmadan okurla kucaklaşan bu güzel öykü kitabını okunmanızı gönül rahatlığıyla tavsiye ediyorum.
Kaleminize sağlık
Kitabı bitirdikten sonra paylaştığımda "Ölüm temalı fotoğraflar okudum" demiştim... Ölüm kavramının tüm öykülerde ben buradayım demesi ve betimlemelerin kuvvetli oluşu etkili olmuştu bu söylemimde.
Yazarın iyi bir gözlemci olduğunu bu kitap ile anlayabiliriz. Kimi yerde öykünün bir parçasıymışçasına okuma süreci yaşıyoruz. Zaten öykülerin kahramanlarının yanında olayları da o kadar bizden ki adeta içimizden, yaşamımızdan atlayıp dahil olmuşlar kitaba.
İçsel konuşmaların bize yansıttığı kırgınlık duygusuna kulak verirsek aslında bir eleştiri yansıması olduğunu fark edebiliriz.
Öykülerin kimisi birinci kimisi üçüncü ağızdan anlatılmış. "L Mutfak" isimli öyküde ise anlatıcının Vahap Bey'den bahsetmesi üzerine Vahap Bey'in anlatılanlara açıklama yapması veya itiraz etmesi bize öykülerde sevdiğimiz iki taraflı anlatım tarzını veriyor.
Kitapta yazarın -kasıtlı olarak seçmediyse- tek tip temada ilerleyerek kendimi tekrarladığını düşünüyorum. Elbette seçilen tema çok yönlü zengin bir tema ancak araya bir iki öykü serpiştirilebilirdi diye düşünmedim değil.
Son olarak editöryal anlamda sık sık hatalarla karşılaştım bu ikinci baskıda düzeltilecektir.
Genel olarak karamsar bir havanın hâkim olduğu ancak üzerine düşünülecek derin öykülerin yer aldığı bir kitap. Yazarın emeğine sağlık diyor kitapla kalmanızı diliyorum efenim.
#öykü