pdr.kelebek

pdr.kelebek
@Banagozde
Sabitlenmiş gönderi
Hüzün ne güzel! Hüzün farkında olmanın diğer adı!
Sayfa 122Kitabı okudu
Reklam
dışarıdaki deliler etiketsizliğin özgürlüğünde.
Kesinlikle delirmemiştim, hatta bir an bile aklımı kaybetmemiştim. Sanırım tüm deliler böyle söyler. Buradan çıkmayı başarsam bile deliliğim herkes için baki kalacak, dışarıdaki deliler etiketsizliğin özgürlüğünde.
Sayfa 105
111 syf.
9/10 puan verdi
·
Read in 3 days
İnsanlığımı Yitirirken
İnsanlığımı YitirirkenOsamu Dazai
7.3/10 · 33.8k reads

Reader Follow Recommendations

See All
O bana göre bir sınavdı. “Hayır, artık buna ihtiyacım olmayacak." Bu gerçekten ender bir olaydı. Hayatımda bana sunulan bir şeyi ilk ve tek kez reddettiğimi söylemenin abartı olduğunu düşünmüyorum. Benim mutsuzluğum, hayır diyemeyen insanın mutsuzluğuydu. Bana sunulan bir şeyi geri çevirirsem, karşımdaki kişinin kalbiyle benim aramda asla sonsuza kadar onarılmayacak derin bir yarık açılacağı korkusuyla yaşamıştım. Yine de o anda vücudum tutkuyla morfini istese de reddettim.
Sayfa 104
Toplum denen...
Neydi bu "toplum" tam olarak? İnsanın çoğulu mu? "Toplum" tam olarak neredeydi? Tüm hayatımı bu tam olarak anlayamadığım toplum algısı yüzünden korku içinde geçirmemiş miydim... Tam o anda, Horiki abuk subuk konuşmaya devam ederken toplumun ne olduğunu anladım. Cümle dilimin ucunda durakaldı ama zihnim kuvvetle seslenmişti: "Toplum dediğin şey sen değil misin?" Toplum bunu kabul etmez. Toplum değil. Sen kabul etmezsin, değil mi? Eğer böyle bir şey yapmaya devam edersen toplum sana iyi gözle bakmaz. Toplum değil yani. Sen. Toplumdan dışlanırsın. Toplum değil. Beni sen dışlayacaksın, değil mi? Beynimin içinden çeşitli sözler geçiyordu: "Sen kendine bak! Riyakâr, rezil, tuhaf, korkunç ve çirkef kişiliğinin farkına var!" Hiçbirini söylemedim tabii, sadece yüzümdeki teri mendille silerek, "Terledim, terledim" diyerek gülümsedim. Fakat o günden itibaren bulduğum bu yarı felsefi inancı sahiplenip benimsedim: Toplum, bireyden başka nedir ki? Toplum denen şeyin bireyden başka bir şey olmadığını anladığımdan itibaren eskisinden biraz daha rahat bir şekilde kendi irademle hareket edebilme yeteneğimi geliştirmeye başladım.
Sayfa 74
Reklam
Baba.
Babamla aynı evde yaşıyorduk ama birbirimizi üç dört gün görmediğimiz olurdu, çünkü onun genelde dışarıda işleri vardı. Yine de evdeki varlığı kaçınılmaz bir baskınlığa sahipti, dişli, korkunç bir varlık...
Sayfa 39
Yük.
Ayrıca "vicdan azabı" da var. Çocukluğumdan beri taşıdığım ağır bir yük. Büyüdükçe dineceği yerde giderek çoğalan, iliklerime işlemiş o azap... Biliyorum kulağa acayip gelecek söyleyeceğim ama zaman içinde öylesine yerleşti ki bende bu azap, kendi kokumdan bile daha tanıdık gelmeye başladı. Bu koku, ağır bir yaradan akan cerahat kokusu gibiydi, ama benim için çok tanıdıktı.
Sayfa 38
Suçlu.
"Suçlu psikolojisi" var bir de... Hayatımı vicdanım tarafından rahatsız edilerek yaşadım, fakat vicdanım aynı zamanda sadık yoldaşımdı da -adeta sadık bir eş gibi.
Sayfa 37
Ahlak kitaplarındaki adalet, etik gibi anlayışlarla pek bir alakam yok. Ben rol yaparak neşeli bir şekilde yaşamaya devam ediyorum.
Sayfa 19 - Yozo
Zincir
İnsan hayatı, birbirini kandırdığı halde durumun farkına varmayan ve şen şakrak bir hayatın içinde samimiyetsizlikler zincirinde akıp gidiyor.
Sayfa 19
Reklam
Soytarılık?
Hiçbir zaman adil bir değerlendirmeye tabi tutulmayacağıma emindim. Sonuç olarak birilerine yardım için başvurmak faydasız bir yoldu. Yapabileceğim tek şey, susmak, katlanmak ve soytarılığa devam etmekti.
Sayfa 18 - Yozo
İstirhâm
Saçlarımı okşayabilmek isterdim. Yüzüme gerçekten gülebilmek, küçümsemeden, yargılamadan, eleştirmeden ve hatta iğrenmeden... Ellerim saçlarıma gittiğinde, "Ne güzelsin ne kadar da narin..." diyebilmek isterdim. Kendime seslenmek isterdim bağırmadan, korkutmadan. Çaya davet etmek isterdim kendimi, çay istemezsem kahve yapmak isterdim bana. Biraz sohbet etmek isterdim kendimle, kaçmadan, gözlerimi kaçırmadan, suçlu hissettirmeden, sitem etmeden. "Nasılsın?" demek isterdim ve aslında gerçekten de nasıl olduğumu bilmek isterdim. pdr.kelebek Banagozde
Canım zaman
Kanatları kırılmış ürkek bir kuştum. Ordan oraya savruldum. Serseri bir rüzgar attı beni ordan oraya, bir yaprak gibi önce kopup dalımdan, unutup hangi ağaca ait olduğumu, semaya bıraktım kendimi. Gökyüzünde kalırım sandım hep, uçmak güzeldi, rüzgar bazen sert esse de yerde olmamak, bir ağaçta asılı kalmamak iyi hissettirdi. Sonra rüzgar dindi, beni kendimle bıraktı baş başa, düşüverdim yere... Ben hem kanatları kırık ürkek bir kuştum, hem sararıp solmuş ölü bir yaprak. Kimse alıp koymadı sevdiği bir romanın arasına. Kimse sarmadı yaralarımı. 'Zaman' geldi sonra, tuttu ellerimden yelkovan. Akrep okşadı başımı. Bir kitabın arasında yerim olmadı belki ama toprak beni aldı koynuna. Şefkat koydu avuçlarıma. Toprak, eritti beni ruhunda... Ben hem kanatları kırık ürkek bir kuş, hem de ölü bir yapraktım sararıp solmuş. Deli gibi ağlamak istedim, kesildi sesim soluğum. Acı acı öterken kuytu bir köşede, 'zaman' geldi. Yaralarımı sarmasa da, uçmaktan mahrum kalışımı kabullenmeyi öğretti. Ben, ne kalmak istedim ne gitmek, hem kalmak istedim hem gitmek. Ne kalabildim ne de gidebildim bu yüzden... pdr.kelebek banagozde
Merhamet? Çocuk ve Direniş
Çocuğun ve çocukluğun kutsanması evimizin eşiğinde bitiveriyor bir yandan. Kendi çocuğumuz için her türlü fedakârlığı göze alan biz, başka çocuklar için en ufak bir sorumluluk hissetmeyebiliyoruz. Çocuğun zayıf ve incinebilir olduğunu söyleyen sayısız uzmanla karşılaşılıyor, ancak onun içindeki direnç ve mukavemete atıfta bulunan uzmanlar parmakla sayılıyor. Evet, çocuklar aynı zamanda büyük direnişçilerdir: Hayatın zorluklarına karşı koymakta bazen onların üstüne yoktur.
Sayfa 16 - Timaş
Keder...
Beni bastıran keder anneme de geçti. Fakat ben bu kederimin sebebini biliyordum, o, bu kederinin sebebini bilmiyordu.
Sayfa 19 - Ötüken
131 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.