Bir sabah uyurken bir anda gözlerin fal taşı gibi açılır. Buz gibi bir odadasındır, sıkıntılı bir uykuda, bir denizin ortasında yapayalnız kalmış gibi. Önceki günün ağırlığı yüreğinin içinde saklıdır. Masanda onlarca not kâğıdı, renk renk kalemler... Perde çekili. Nesneler dağınık ama dağınıklık içinde bir düzen var sanki. Eşya uyumaz, biliyorsun. Gün ışığı kaybolur, geri gelir, geri gelir kaybolur. Ve sen, bir kuyuda sıkışıp kalmış gibi, nabzındaki gümbürtüyle, büyük bir acıyla açtığında göz kapaklarını, o an anlarsın her şeyi. Bir düşünce gelip yerleşir beynine. O kadar hızlı gerçekleşir ki bu, şaşarsın. Bir aynaya doğru bağırırken aynanın emdiği sözcükler kadar çaresizsin. Zamanı geri alabilirmisin? Kim tutabilmiş o suyu? Hangi yaprak yeşil kalmış? Hayatın eritmediği ne var? Sonsuzluğun elinde sen nesin ki? Bu saçma tempoda kaybolmuşsun.