Serhat

Serhat
@Benzaitennyo
Eski insanlar; kişinin, ölüm anında pek çok şey gördüğüne inanırlardı. Yalnızca kişinin geçmişine ait ya da sadece ölenlerin gördüğü şeyler değil... Kişinin hayatta tam olarak nasıl var olduğuyla ilgili şeyler... Eski insanlar görülen bu şeylerin, ölen kişinin o ana dek bildiklerinin çok daha ötesinde olduğuna inanırlardı ve ölen kişinin hayatı hakkında saklı gerçeklerin birer birer açıklandığını düşünürlerdi. İki türlü de, görünen bu şeyler kişiye bir son hissi yaşatarak, onun kendi hakkında her şeyi bilerek bu dünyayı huzurlu bir şekilde terk etmesini sağlardı. Bu gerçeklerin kimi iç rahatlatıcıyken kimi de yürek parçalayıcı olabilirdi. Kişinin özü neyse, onu gösteren görüntüler... Tanrısının alevli gözlerinden yansıyan görüntüler... Fakat efsaneye göre, eğer ölmekte olan bir adam gördüklerini redderse, hakikate doğru çekilmeye direnip tekrar yaşayanların dünyasına yolculuk ederse dönüşünün ardından kendini çok daha farklı biri olarak bulabilir.
Reklam
Baykuşlar Divanı Tekerlemesi
Sakının Baykuşlar Divanından; gözleri daima üzerinizdedir, hükmederler Gotham’a, kara bir tünek ve betonların ardından. Daima izlerler yüreğini, daima gözlerler yattığın yeri, fısıltıyla dahi bahsetme onlardan yoksa Talon’u yollar gelir alır kelleni…
Aristoteles'in Altın Orta Öğretisi
Her erdem, her biri kötülük olan iki aşırı ucun noktasıdır. Bu, çeşitli erdemler incelenerek kanıtlanır. Cesaret; korkaklık ile atılganlığın ortasıdır, cömertlik; savurganlık ile cimriliğin; uygun gurur; kibirlilik ile kendini küçük görme; nüktedanlık; şaklabanlık ile yabanıllığın, tevazu; utangaçlık ile utanmazlığın ortasıdır. Bazı erdemler bu plana uymayacak gibi görünür; örneğin doğru sözlülük. Aristoteles, bunun övüngenlik ile sahte-tevazuunun ortası olduğunu söyler; ama bu yalnızca kişinin kendisiyle ilgili doğru sözlülüğü için geçerlidir.
Sayfa 320

Reader Follow Recommendations

See All
Filozoflar kral olmadıkça ya da şu kral denen kimseler gerçek filozoflara dönüşmedikçe siteler için onların kötülüklerinin sonu gelmeyecektir. - Platon, Devlet, 473
Sayfa 37
23 NiSAN ULUSAL EGEMENLiK ve ÇOCUK BAYRAMI
Gelelim 23 Nisan'ın nasıl olup da millî egemenliğin kutlanması yanında, çocuklar için de bir bayram hali aldığına. Bu pek bayram havası içinde mi oldu, bilinmez. Harbin sonunda bir sürü çocuk yetim kalmıştı, hatta aralarında ailesiz kalanlar da vardı. Durumlarını iyileştirebilmek için pek fazla imkan da yoktu. İnkılab rejimleri gelecek nesle önem verir. Aslında 19. ve 20. yüzyıl dönemecindeki tüm Şark dünyası böyledir. İnkılabçılar çocuklarla ve kadınlarla çok alakadar olur. Bu yüzden Milli Egemenlik Bayramı’nı, Meclis çocuklara bağladı. Dünya tarihi ve kültürü içinde enteresan bir unsurdur, bize özgüdür ve yer etmiştir. Mustafa Kemal Paşa, TBMM’nin açılışından bir yıl sonra 23 Nisan 1921’de bugünün bayram olarak kutlanmasına karar verdi. 23 Nisan 1927’de ilk kez ''Çocuk Bayramı'' olarak da kutlanmaya başladı.
Sayfa 198
Reklam
Geri16
100 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.