Pisîka sor

Pisîka sor
@Berffyrc
Kadı Muhammed vasiyetinde şöyle der, "düşmana inanmayın, Acem düşmana hiç inanmayın." Biz de binlerce sistem arasında Türk Egemenlik Sistemi'nin emsalsiz olduğunu söylüyoruz, asla güvenmeyin
Reklam
'Kürd sorunu' demek büyük bir yanlışlıktır, çünkü mesele toprakla ilgilidir. Yani 'Kürdistan sorunu' dur. 'Kürd sorunu' söylemi sadece yurtdışındaki Kürdler için kullanılabilir. Kürdistan işgal edilerek, parçalanmış ve siyasi statüsüz bırakılmış bir ülkedir. Bu üç gerçeklik birbirini etkilemektedir. Parçalanması işgal edilme- sini kolaylaştırmaktadır. Fakat statüsüz bırakılması dikkat çekicidir. 1639'daki Kasrı Şirin Anlaşması'ndan bu yana bu parçalanmışlık gerçekliği vardır; ancak sınırlar gevşektiler, yani her ne kadar ikiye bölünmüştüyse de sınırlar sıkı değildiler, gidiş geliş ve karşı tarafa geçiş kolaydı. Kürdler için Birinci Dünya Savaşı döneminde iki önem- li anlaşma var: SykesPycot Anlaşması (1916). Biz Kuzey Kürdleri bu anlaşmadan pek haberdar değiliz. Biz Lozan'dan (1923) konuşurken, Güneybatı'da SykesPycot'u konuşurlar, onlar da Lozan Anlaşması'nı bilmezler. Bu bile Kürdistan'ın parçalanmışlığının sonuçlarından biri- ni göstermektedir. Yani ulusal tarih bilincinin oluşmasına engel teş- kil etmektedir. Paris Konferansı'nda (1919) "manda" kavramı kulla- nılmıştır. O zaman koloniler vardı, Afrika vb. yerlerde. Fakat Kürdleri statüsüz bıraktılar. Kürdistan sorununun 20. yüzyıldan 21. yüzyıla geçmesinin en önemli nedeni budur. Birlikte bölme, parçalama ve statüsüz bırakma. Kendine özgü, benzersiz bir örnektir. Belucistan ve Bask Ülkesi Kürdistan'ın bu durumuna biraz benzer olabilir.
İnsanoğlu hayat tarafından mücadeleye zorlanmak ister ve bizler bu zorlukları karşılayıp onlarla başa çıkmak için gerekli enerjiyi elde etmek üzere uyarılmayı arzu ederiz. Derin tatmin uyarılma döngüsünün tamamlanma- sıyla elde edilen meyvelerden biridir. Bu döngü şuna benzer: zorlanır ya da tehdit ediliriz ve uyarılmış oluruz; bu uyarılma zorluk ya da tehditle yüz yüze gelmek üzere hareketlendiği- mizde tepe noktasına ulaşır; sonra uyarılma aktif bir şekilde kırılır ve bizi terk ederek sakin, dingin ve tatmin olmuş bir hal almamızı sağlar. Travmatize olmuş kişiler uyarılma döngüsüne dair derin bir güvensizlik taşırlar; bunun için de genellikle haklı neden- leri vardır. Travma kurbanları için uyarılma ile korkudan hareketsiz kalmaya dair o aşırı bunaltıcı ve boğucu deneyim birbiriyle bağlantılı iki şeydir. Bu korku yüzünden travmatize olmuş kişiler uyarılma döngüsünü tamamlamaktan kaçınır, bu döngüyü engeller ve korku döngüsünde sıkışıp kalırlar. Trav- ma kurbanları için anahtar çözüm basit bir doğa kanunuyla yeniden haşır neşir olmaktır. Yükselen şeyin aşağıya inmesi gerekir. Uyarılma döngüsüne güvenebildiğimizde ve onunla birlikte akabildiğimizde travmanın iyileşmesi başlar.

Reader Follow Recommendations

See All
Her yara hayat süreci içinde varlığını koruduğundan ve hayat sürekli kendini yenilediği için, içinde iyileşmeye ve yenilenmeye dair bir tohum barındırır. Herhangi bir yabancı madde cildimizi kestiğinde ya da deldiğinde, büyüleyici ve belirli bir dizi biyokimyasal olay meydana gelmeye başlar ve evrimsel bilgeliği ortaya koymak üzere bir orkestra gibi birlik- te çalışırlar. Bedenimiz kesintisiz bir kendi kendini düzeltme süreciyle yenilenmek üzere tasarlanmıştır. Bu prensipler aynı şekilde ruhun, özün ve aklın iyileşmesi için de geçerlidir
Topraklanmış köklere sahip olan ağaçlar güçlülerdir ve kendi kendilerini onarabilirler. Kökleriyle topraktan beslenir ve güçlenerek büyürler. Topraklanma aynı zamanda ağacın esnek olmasını ve kendi kendini onarabilme yeteneğine sahip olmasını da sağlar; böylece ağaç köklerinden kopmadan, kökünden sökülmeden değişim rüzgarlarına kendini bırakarak bu rüzgarlara ayak uydurabilir. Yaylanma (elastikiyet) ritmik bir şekilde bir topraklanıp bir "havalanma" becerisidir. Bu canlılık topraklanmanın dinamiğidir. Saldırganlık ise özellikle içgüdüleri ve gücü kullanma açısından biyolojik bakımdan canlı ve enerjik olma becerisidir. Hareketsizlik halinde (travmatize olunduğunda) savunma için gerekli bu enerjilere ulaşmak mümkün olmaz. Sağlıklı saldırganlığın (sağlıklı agresyonun) onarılması travmanın iyileştirilmesinin en önemli yanlarından biridir. Yetkilendirme kişisel otoritenin kabulüdür. Kişinin kendi enerjilerinin yönünü ve onların nasıl ortaya konulacaklarını seçme kapasitesinden doğar
Reklam
Travma- dan çıkmanın anahtarı donma tepkisini (aslında belli bir zaman sınırlaması olan bu tepkiyi) kendisiyle bağlantılı olan korku- dan ayırmaktır. Korkudan hareketsizlik tepkisi veren hayvan- lar, bunu yaparken karşı saldırıya ya da yönü belli olmayan çılgınca bir kaçışa son derece hazırlardır. Hayvanların hayatta kalabilmeleri için savaş ya da kaç tepkisinin çaresizliği içinde (hayvan çökmeden ya da donmadan önce) kullanılmış olan bütün o enerji, söz konusu hayvan hareketsizlik tepkisinden çıktığında patlamaya hazır bir şekilde yeniden ortaya çıkar. Biz insanlar ise hareketsizlik tepkisinden çıkmaya başladığımızda genellikle ani ve bunaltıcı duygu dalgalarının akınına uğrarız. Bu dalgalanmalara anında müdahale edilmemiş olduğundan, enerji aşırı yoğun öfke ve dehşet duygusuyla birleşir. Korku ve hem kendine hem başkalarına dair şiddet korkusu, hare- ketsizlik tepkisini yeniden aktive eder, yayılmasına neden olur ve genellikle süresi belirsiz bir dondurulmuş dehşet biçimine sokar. İşte bu da travmanın kısır döngüsüdür.
Kümülatif Etki Söz Konusudur Travma sonrası semptomlar bir gecede meydana gelmezler. Donma tepkisinin semptom göstermesi ve kronikleşmesi aylar sürer. Ne yapacağımızı biliyorsak, o zaman, aşırı bunaltıcı ola- ya dair tepkilerimiz semptomlara dönüşüp yerleşmeden önce bu tepkilerimizin yarım kalan fizyolojik kısmını çözmek için yeterli süremiz olur. Çoğumuz ise, ne yapacağımızı bilmeyiz, hatta yapılabilecek bir şeyler olduğunu bile düşünemeyiz. Böylece birçok insan bunaltıcı ve boğucu olaylardan sonra travmaya dair kocaman, yenilip yutulmaz bir parçayı da yan- larında taşıyarak yollarına devam etmek zorunda kalır. Birbirini takip eden her bir donma çözülme deneyimi tek bir fark dışında fizyolojik düzeyde asıl deneyimle aynıdır. Her donmayla birlikte, durumla baş etmek üzere davet edilen enerji miktarı artar ve yeniden donmanın kümülatif etkileri de böylece birikir. Yeni enerji durumu daha çok semptomun oluş- turulmasını gerektirir. Donma tepkisi kronikleşmekle kalmaz, yoğunlaşır da. Donan enerji biriktikçe, çaresizlik içinde onu kapsamaya çalışan semptomlar da birikir.
Neo-korteksimiz bize hareketsizliğin ölüme benzediği bilgisini verir. Ölüm ise insanların şiddetle kaçın- dığı bir deneyimdir. Hayvanların onları engelleyen böyle bir farkındalıkları yoktur; onlar için yaşam ve ölüm bir sistemin, üstelik tamamıyla biyolojik bir sistemin parçalarıdır. İnsanoğ- lu ölümün ne demek olduğunu anlar ve dolayısıyla
Travma sonrası anksiyetede hareketsizlik tepkisi aslında içeriden korunuyor. Yoğun saldırganlık dürtüsü öyle korkutucudur ki, travmatize olmuş kişiler bunu dışarıya doğru ifade etmek yerine içeriye kendilerine yönlendirirler. Bu içeriye doğru patlayan öfke anksiyöz depresyona dönüşür ve çeşitli travma sonrası stres semptomlarının ortaya çıkmasına neden olur
Suçu Neo-kortekse Atın Neden insanlar bu farklı tepkilerin içine hayvanlar gibi doğallıkla girip çıkamazlar? Bunun nedenlerinden biri bizim fazlasıyla gelişmiş neo-korteksimizin (rasyonel beynimizin) çok karmaşık ve güçlü olduğu için, korku ve aşırı kontrol söz konusu olduğunda, sürüngen iç nüve tarafından üretilen gizil yapıcı içgüdüler ve tepkilerle çatışmasıdır. Neo-kortek- simiz bazı nispeten nazik içgüdüsel tepkilerimizi kolayca ezip geçebiliyor enerjinin boşalmasını sağlayarak travmanın iyileşmesini sağlayan içgüdüsel tepkilerimiz de bu nispeten daha nazik içgüdülerimiz arasında bulunmakta. Bu boşalım süreci amacına hizmet etmek üzere harekete geçecekse, bu hareket sürüngen beyin tarafından başlatılıp teşvik edilmeli. Neo-korteksin yapması gereken ise içgüdüsel bilgiyi kontrol etmek yerine ayrıntılarına girmek olmalıdır. Neo-korteks tehlike ve tehdit karşısında içgüdüsel savunma tepkilerini (savaş, kaç ya da don) aşacak kadar güçlü değildir. Bu bağlamda biz insanlar, hayvanlardan bize kalan mirasa karşı kaçınılmaz bir bağlılığa sahibiz. Hayvanlar bazı boşalım biçimleriyle normal doğal fonksiyonlarına geri dönmelerini engelleyecek kadar fazla gelişmiş bir neo-kortekse sahip değiller. İnsanlarda travma oluşuyor çünkü başlayan içgüdüsel döngünün tamamlanmasına izin verilmiyor. Neo-korteks bu içgüdüsel tepkilere dair döngünün tamamlanmasını engelledi- ğinde bizler travmatize oluyoruz.
Reklam
Vahşi doğada yaşayan hayvanlar bize bir yandan yaşama azmi ve sağlık konusunda örnek olurken bir yandan da biyo- lojik iyileşme sürecini kavramamıza yardımcı olurlar. Ayrıca hayvanlar sayesinde, tepkilerimizin salt içgüdüsel olması halinde hayatımızın alabileceği şekle dair değerli bir bakış açısı da kazanmış oluruz. Hayvanlar doğanın dengesini örnekleyen birer öğretmen gibidir. Travma tedavisinin zorluklarından biri de, travmaya yol açan olayın içeriğine çok fazla odaklanılmasıdır. Travma geçiren insanlar kendilerini, içgüdüsel iyileşme gücüne sahip birer hayvan olarak değil, hayatta kalanlar olarak tanımlama eğilimindedirler. Hayvanların tehlike geçtikten sonra geri dönebilme yetenekleri biz insanlara örnek olabilir. Onların bu davranışları bize kendi içsel iyileşme yeteneklerimize ulaş- mamız için yol gösterebilir. Travmanın yıpratıcı etkilerinden özgürleşebilmek için ulaşmaya ihtiyaç duyduğumuz içgüdüsel stratejileri bulmak amacıyla hayvan yanımızla ilgilenmeli bu yanımızı önemsemeliyiz.
Bazı canlı türleri güvenliklerini sağlamak için çok işlerine yarayan mekanizmalar geliştirmişlerdir. Fark edilip saldırıya maruz kalmaktan kaçınmak için zebralar kamuflaj kullanırlar, kaplumbağalar saklanır, köstebekler çukur kazar, köpekler, kurtlar ve çakallar teslimiyetçi bir duruşla pozisyon yenilerler. Savaşma, kaçma ve donma davranışları o kadar ilkeldirler ki, sürüngen beyinden bile daha eski tarihlere dayanırlar. Bu hayatta kalma araçları, örümcek ve hamam böceklerinden pri- matlara ve insanoğluna kadar bütün canlı türlerinde bulunur. Evrensel ve ilkel savunma davranışlarına "savaş ya da kaç" stratejileri denir. Durum saldırganlık gerektirdiğinde, tehdit altındaki yaratık savaşır. Söz konusu tehditle karşı karşıya kalan yaratık savaşı kaybedecek gibi olduğunda da, müm- künse kaçar. Bu seçimler düşünülerek yapılmazlar, içgüdüsel olarak sürüngen beyni ve limbik beyin tarafından yönetilirler. Ne kaçmak ne de savaşmak söz konusu hayvanın güvenliğini sağlayamadığında başvurulacak bir diğer savunma hareketi daha vardır: hareketsizlik (donma), bu hareket de hayatta kalmak için diğer ikisi kadar evrensel ve temeldir
İçgüdüsel beyin her zaman uyarana biz onu bilinçli olarak fark etmeden önce yönelerek, organize olur ve tepki verir.
Onun suçu değil, dedi. Ah, evet dedi Lex, neredeyse bizi yiyordu ve bu onun suçu değil. O bir etobur. Sadece yapması gerekeni yapıyordu. Michael Crichton, Jurassic Park Bir sürüngenin bilinçli seçim yapmak gibi bir seçeneği yoktur. Sürüngenlerin her davranışı, her hareketi içgüdüseldir. Yiyecek, sığınak ve üremek için uygun bir eş arayışını yöneten yalnız ve yalnız içgüdülerdir. Tüm savunma stratejileri gene- tik olarak, ilkel ve son derece etkili beyinde programlanmış bulunmaktadırlar. Bu davranışlar sürüngenin kontrol edeme- diği ritmik döngülerin bir parçasıdır. Yaşama dair bu ritüeller, yüz milyonlarca yıldan beri yıl be yıl, mevsim be mevsim, günbegün tekrarlanmışlardır. Neden? Çünkü işe yararlar. Böcek bir kütüğün üstünde güneşin tadını çıkararak ker- tenkeleye doğru ilerler. Kertenkele dilini üzerine şaklatır ve böcek yok olur. Kertenkele aç olup olmadığını dert etmekten vazgeçmez. Böceğin yenilecek kadar temiz olup olmadığına dair bir soru işareti yoktur. Günlük kalori oranına uygun olup olmadığına takılan da yoktur. Sadece onu yemiştir. Tıpkı uyuduğu, ürediği, kaçtığı, donduğu, savaştığı ve benzerleriyle ilgili yaptıkları gibi. Içgüdülerle yönetilen hayat yalındır. Ker- tenkelenin hatırlaması gereken bir şey yoktur, plan yapması gerekmez, öğreneceği bir şey de yoktur içgüdüler hepsini halleder.
Artık içgüdüsel seslerimize dokunmaya başlayabiliriz. İlk adım bu sesi dinlemek için duyusal algıyı kullanmayı öğrenmek. Bu yolculuğun en faydalı özniteliği yumuşaklık yani nezaket. İçgüdüsel benle temas kurmak meşakkatli bir hüner. Dolayısıyla asla zorlayıcı olmayın. Sabırlı olun, yavaş yavaş ele alın. Herhangi bir anda bunaldığınızı hissederseniz, aşırı yüklenmişsiniz demektir. Bir dahaki sefere aynı dönemece geldiğinizde daha yavaş olun. Daha yavaş giderek hedefe daha hızlı ulaşacağınız bir yer burası. Bazen duyusal algı çok yavaş ortaya çıkarken, bazen de onu çok hızlı bir kavrayışla bir anda yakalarsınız ve olayın bütünü anında netleşiverir. Yapabilece- ğiniz en iyi şey açık ve meraklı bir tutumla hareket etmek. Meydana gelmekte olanı yorumlamaya, analiz etmeye ya da açıklamaya çalışmayın; sadece deneyimleyip farkına varın. Söz konusu meseleyle ilgili anıları, duyguları, sezgileri ya da başka bir şeyleri taramak da gereksiz. Kendiliğinden gelmeleri iyi olur ama onları yorum yapmadan ya da duygusal bağlılık oluşturmadan gözlemlemek daha bile önemli. "Onları geldik- leri gibi kabul etmek" duyusal algınızın dilini. öğrenmenizin en iyi yolu. Bilgi size sözcükler, resimler, sezgiler ve duygular biçiminde gelebilir ancak hangi biçimde gelirse gelsin, bir diğer duyumsamalar katmanının kendisine eşlik edecek olmasıdır. Bu katmandaki duyumsamalar, siz dikkatinizi fazlasıyla örtük bir düzeye yönlendirmeyi öğrenene kadar muğlak kalabilirler. Duyusal aracılığıyla kendinizi tanımayı öğrenmeniz trav- mayı iyileştirmeye dair atacağınız ilk adım olacaktır.
206 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.