Ahmet Kaya'nın önce ;
"Bir de sen gitme içimden
Yaralıyam ben
Sonrada "Giden bu yolculardan
En çok ben şanssızım
Ne kadar çok yaşadıysam
O kadar çok yalnızım
Biraz da sen ağla" dediği yerdeyiz.
Biz hepimiz dikenli tellerle sarılıyız, her ilişkide bir parçamız kalır ve bölüne bölüne biteriz de. En büyük hünerimiz kendimize karşı olmak, aykırı yaşamaktır, acı
kaynaklarımızı ellerimizle yaratarak...
“İlla her buhranlı dönemimizden bir verim mi almamız gerekicek? Bi kere de karakter acılar içinde süründüğü hiçbir şeyin onu teselli edemediği yıllar yaşasın. Sürekli umut yeşertmeye çabalama, insanları yaşadıklarından olumlu sonuçlar çıkartmaya teşvik etme.. Mal yerine koyuyolar bizi. Bizim toplumun illeti bu. Ajda pekkan sendromu. Yaşlandığın halde hayatın zevklerinden vazgeçmemek, çalışmaya devam etmek. Bunda olağandışı bir şey yok ki. Ajda ile bugün aynı yaşta olup elini eteğini çekmiş onbinlerce insan gençliklerinde de bi s*k tutmuyorlardı ki. Hepsi daha önceden gördükleri bir yaşam tarzını benimseyip çürüyüp gidiyorlardı. Her derdimizin üstesinden pozitif düşünme yöntemleriyle mi geleceğiz? Hayatta sorun diye bir şey de var. Her şeyin çözümü olmak zorunda değil.”
Yaşamanın zarafeti kalmadı; elbette sırayla her şey yerini ve zamanını terk ediyor.//Bir şeyler kaybedilince birçok şey beraberinde yitiyor.// İnsan kalamadığı yeri özler, vardığı yeri de inkar eder. Bazı hikayelerin meşhur olması yarım kaldığı içindir.//Hayatlarımıza uyduruk tarihsel göndermeler, iç burkan ezberler, daha neler neler ve cehennemler ile cennetler..//Kaldırım taşlarının altında umutlar ve dünyalar varken artık ölüler var. Kime vaat, ne bu nasihat?// Hayran kaldığımız yalanlar, hayıflandığımız nedenler, savunamadığımız ihtimaller art arda gelip bizi kuşatıyor.//Gelmesine ramak kalmış, gitmeyi ıskalamış ne çok şeyimiz var. Gerçeklerin külleri, yalanların ateşinde saklanıyor.
"Ve insan umutsuzluk içindeyken yeniden seçim yapar ve o zaman neyi seçer; kendini seçer..."
— Kierkegaard
.
[Ya / Ya Da, çev. N. Beier, Alfa: 2020, s. 802]