Sakın üşütme. Sakın yaşlanma. Sakın yıkılma. Sakın, sakın, o güzel ruhunu
ayaza tutma. Tahtadan defterler yap, deniz kabuklarından kutular, şiirin
yetişemediği müzikleri duymak için kalbini yastığın altına koy. Senden
çalındıkça çoğalan hayatı, gözyaşlarından çıkardığın mutluluğu anlat.
Gözlerindeki aşkı değdir parmaklarının biçimlediği her rüyaya. Senden bana
ulaşan rüzgarın da adı bu olsun... Bana içeriyi bilmiyorum diye daha çok kız,
ama n,olur daha güzel kız.
Gidelim buradan..İlaçlarını yanına alma. Kitaplarımı almayayım ben de. Biraz da onlar çıldırtmıyor mu bizi? Havası ilaç, denizi kitap bir yerlere gidelim.
Gidelim buradan.. Bıktım tepemizde sallanan manasız sorulardan. Soru sorma artık bana. Soru sormayayım sana. Her türlü sorunun tedavülden kalktığı bir yerlere gidelim.
Öğreti ve uygulama ne olursa olsun içeri doğru girdikçe, dışarıya kapattığımız gözlerimiz içeriye doğru açılıp oradaki karanlığa alışıp görebilmeye başladıkça, gerçek benliğimizle, ışığın kaynağıyla, kendimizle karşılaşmamız mümkün. İşte orada arzular net, arananlar ve ihtiyaçlar apaçık. Başından beri arzu edilen, aranan şey arayanın ta kendisi. Aramaya kendimizden başlamaya ne dersiniz?
Fakat kafam her şeyi büyüten bir büyüteç gibi... Oraya giren her şey, yünlü bir kumaş üzerine damlayan yağ lekesi gibi belli olmadan genişliyor, büyüyor...