Sosyal medyanın "takibe takip"hastalığının burada da yer bulması şaşırtıcı."Sen bana değer verirsen bende sana değer veririm" gibi bir şey bu,yani karşılıksız hiçbir şeyin OLAMAYACAĞINI gözümüze sokan bir tutum,bana takıntılı ve sorunlu bir tavır gibi gelmiştir her zaman. Konu hakkında daha söylenecek çok söz varken bu kadarla kalsın burada.
İlk insandan bu yana insanların hayatını sürdürmek için çalışmak zorunda olduğunu söylediğimizde çalışmanın her toplum ve insan için geçerli olduğu anlayışı ortaya çıkar. Çalışmak her toplum için gerekli olmakla birlikte çalışmanın kendisinin herkes için erdem olduğu fikri her zaman geçerli olmamıştır.
Sosyal statüsü düşük sınıflar için çalışma daima hayatın sürdürülmesi için gerekli bir davranış şeklidir.Fakat yüksek tabaka söz konusu olduğunda çalışmanın her zaman erdemli bir davranış olarak kabul edildiği söylenemez.Mesela''Eski Roma ve Yunanistan'da çalışmak medeniyet dışı bir davranıştı ve doymak bilmeyen bir egoizmin kanıtı idi.''
İnsan,yaşamında bir kez de olsa kendine şu soruyu sorup yanıtlamalıdır: Sahip olduğum her şeyi yitirdiğimde,beni ayakta tutacak olan nedir? İHSAN FAZLIOĞLU
İnsanın bir dış sesi var, bir de iç sesi…
Dış sesi haddini her aştığında, iç sesi haddini hatırlatır insana.
Dış sesin gürültüsünün iç sesi duyulmaz hale getirecek kadar çoğaldığı yerde, insan kendinden haber alamaz artık.
İbn-i Hâzm, "Su içinde bulunduğu kaplara göre renk alır. Oysa o, harikulade berrâktır." diyor. Yani insan saf ve temiz yaratılmıştır. Bir kaba sokulduğunda, bu özelliklerini kaybeder; artık kabın şekline ve rengine bürünmüş olur, diyor.
Aklı baştan alıcı bir derinlik..
Yolun yokuştan tam düze çıkacağı noktada ayağı kırılmış bir atın, acıdan ve takatsizlikten titreyerek, vurulmayı beklemesi gibi bir his. Ayağı kırılan atı vururlar. Nice dağlar aşsa da işe yaramazlığa mahkum olmuştur artık.
Hiç iyileşmeyecek bir kırıkla yaşamak da insana mahsus.