Kısaltmalar yetersiz olur .
Hızlanamazsın .
Kalırsın.
Kalırsın o yerde,
Aşk şiiri o an vedaya döner.
Bir çocuk erir muradına,
Belkisiz der ağlamayın üzülmeyin.
Bir insan ne zaman ölür biliyor musun ?
Önce başkasında bitince ölür,
Sonra kendin de umudu tükenince ölür,
Ve çok sonra ise herkeste
Adı her yerden silinince ölür...
Eğilsem, biliyordum bir ömür doğrulamazdım.
Sımsıkı, sarsılmadan, eğilip bükülmeden dik durdum.
Sonra dönüp bakınca yaşadıklarıma ve yaşamış olduğum hayata, onurlanarak bahtiyar oldum.
Uğur Akbulak
Hayatın rüzgarlarına meydan okuyan bir duruşla yol aldın. Ne eğildin ne de büküldün, içsel gücünle dimdik durdun. Geriye dönüp bakınca, yaşanmış her anın değerini ve anlamını taşıyan bir yolculukla gurur duydun. Onurlanmak ve bahtiyar olmak, dik duruşunun en tatlı meyvesiydi.
Gümbürdüyor yerin altı, sarsılıyor gök kuleler
Özgürlüğe gebe toprak, doğuracak bizi yeniden
Ellerim ceplerimde, adımlarım minnetsiz
Gamsız yürüyorum mezar diplerinden
Ölülerimize yeminimiz var, dirilerimize müjdemiz
Üşüyen çocuklar güneşten emsin, öksüz kalmış aşıklar kavuşsun,
Alın terine sevda karışsın diyedir kavgamız
Bir madalya takılmayacak göğsümüze
Olsa olsa yağlı bir ilmek boynumuza
Belki kör bir kurşun sırtımıza
Ne adımız vardı bizim ne pasaportumuz
Düştüğümüz yerden tanırsın bizi
Kır çiçekleri biter toprağımızda
Ya da bir gelincik bütün kızıllığıyla
Zulme isyan etmiş toprağın çocuklarıyız biz
Geliyoruz olağanca heybetiyle
Az kaldı bak,
Gümbürdüyor yerin altı
Sarsılıyor gök kuleler
Özgürlüğe gebe toprak doğuracak bizi yeniden…”
Kendimi tanımayı unuttum !
Tanımaya çalışırken yaşamayı yaşarken savaşmayı da.
Bak işte yaralarımız aynı …
Acılarımız aynı,
Ölülerimiz de öyle,
Ya sevinçlerimiz ?
Sahi be en son ne vakit oldu gülüşmeyeli ?
En son ne zaman birlikte yedik bir sofrada, bir akşam yemeği, korkusuz, kuşkusuz…
Kaç asır, kaç yıkım, kaç sürgün gördü ömrümüz ?
Hangi