Okuduğum kitaplarda dikkatimi çeken; canlılığımı gösteren ve/veya beni budayan satırları, başkalarıyla ve ileriki kendimle paylaşmayı seviyorum işte bu sebeple buradayım.”Okumak iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır”C.M.
Deri-ben çevredeki etkileşimler karşısında yeterince esnek bir zar
ve o sırada ruhsal içerikler haline gelen şeyi yeterince içeren bir zar
olarak oluştuğu ölçüde, ben zamansal sürekliliğine ilişkin duyguyu kazanır. Sınır durumlar denen vakalar esas olarak kendiliğin sürekliliği duygusuna ilişkin sorunlardan mustariptir; oysa psikotikler kendiliğin birliği duygusu konusunda sorunludurlar, nevrotikler ise kendilerini daha çok cinsel kimlikleri konusunda tehdit altında hissederler. "
Başka bir deyişle, sonunda ben bedensel duyumlardan, esas olarak da
kaynağı bedenin yüzeyi olan duyumlardan türer. Yukarıda gördüğümüz gibi, ruhsal aygıtın yüzey alanını (superficies) temsil etmesine ek olarak, beden yüzeyinin (surface) zihinsel yansıtılması olarak' da düşünülebilir (SE,
19, 26 not 1; yeni Fr. çev., 238, not 5).
"Ben ve İd"in il. bölümünün son satırı aynı temel önermeyi yoğunlaştırarak yineler: "Bilinçli ben her şeyden önce beden-bendir (Körper-lch)" (GW, 13, 255; SE, 19, 27; yeni Fr. çev., 239). Açıklayalım: Böylece bilinç ruhsal aygıtın yüzeyinde ortaya çıkar; daha açıkçası, bilinç bu yüzeydir.
Önce düşünceler vardır, ardından da "düşünceleri düşünme
aygıtı". Bion'un söylediklerine şunu ekleyeceğim: Düşüncelerden
düşünmeye, yani benin oluşumuna geçiş, yazarın çok iyi saptadığı
gibi, hem annenin bebekle bağlantısında gerçekleştirdiği içeren-içerik ilişkisine, hem de belirleyici olduğunu düşündüğüm, dış uyarılmalar karşısındaki içerme ilişkisine ikili bir yaslanma yoluyla gerçekleşir; bu içerme ilişkisi deneyimini çocuğa -kuşkusuz öncelikle annesi tarafından uyarılan- kendi derisi taşır). Nitekim dokunsal olan, aynı anda hem bir "dış" algı hem de bir "iç" algı sağlar.
Freud şu olguya anıştırmada bulunur: Derime değen nesneyi hissederim ve aynı zamanda nesne tarafından dokunulan derimi de hissederim. Zaten dokunsal olanın bu çiftkutupluluğu çok hızlı bir biçimde -bu bilinir ve gözlemlenir- çocuk için etkin bir araştırmanın nesnesi haline gelir: Parmağıyla istemli olarak bedeninin bölümlerine dokunur, başparmağını ya da büyük ayak parmağını ağzına götürür ve böylece nesne ve öznenin tamamlayıcı konumlarını eşzamanlı olarak deneyler. Dokunsal duyumlara içkin olan bu ikileşmenin, dokunsal deneyime yaslanmaya yönelen bilinçli benin dönüşlü ikileşmesini hazırladığı düşünülebilir.