"Unuttun sanırım. Sen benim nişanlımsın. Kai'nin değil. Başkasının değil. Ne kadar yakışıklı olduğu ya da nasıl bir aksanla konuştuğu sikimde değil. Sen benimsin ve başka hiç kimse benim olana dokunamaz."
"En sevdiğin renk nedir?"
Sırf düşünecek zaman kazanmak için onu döndürdüm. Daha önce en sevdiğim rengin ne olduğunu hiç düşünmemiştim. Bana asla önemli gelmemişti bu.
Ta ki bir çift okyanus mavisi göze bakıp boğulmanın belki de hoş bir şey olabileceğini fark edene dek.
Ta ki bir çift gök mavisi göze bakıp yanmanın belki de acı vermeyeceğini fark edene dek.
Daha önce en sevdiğim rengin ne olduğunu hiç düşünmemiştim çünkü bu unvanı bak edecek bir renk görmemiştim. Ta ki şimdiye dek.
Alçak sesle, "Mavi," dedim.
"Lütfen de."
"Bana bunu söyletmek için bekliyordun, değil mi?"
"İşin aslı bunun için can atıyordum."
"Lütfen Pae."
"Sana yabancı bir sözcük gibi Prens."
"İçimde bu sözcüğe sayende epey alışacağıma dair bir hiç var. Çok aZ kişinin beni yalvarma gücü vardır."
"Ayrıca sana bir teşekkür borçlu olduğumu hissediyorum. Beni kurtarmasan bugün ölecektim."
"Ve hayatını tekrar tekrar kurtaracağım, boş bir ümitle beni o hayata dahil etmeni umarak."
"Ben askerlerinden biri değilim Kai."
"Haklısın, değilsin." Askerlerim benim için bir anlam ifade etmiyor. Onlar harcanabilir ve yerlerine yenilerini koymak kolaydır. Bu yüzden, evet Gray. Sen askerlerimden biri değilsin."