Home
Search
What to Read?
Sign In
Sign Up
Shopping
Explore
Books
Authors
Readers
1000Kitap Android ApplicationFREE – Download from Google Play
1000Kitap iOS ApplicationFREE – Get it from App Store
©2024 · 1000Kitap Web Application · 2.37.26
Büşra
Büşra
@Busraatn
124 reader point
Joined on March 2020
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
Hayat ile ilişkin nasıl? Beni rahatsız eden öfkelendiren ve üzen şeyler neler? Şu anla ilişkin nasıl? gibi sorular sorarak bizi kendi içimizde hem yorucu hem de güzel bir yolculuğa çıkarıyor. Akıcı ve güzel ilerliyor kitap. Şunu anlıyoruz ki hepimiz içsel çatışmalar yaşıyor kendimize çok yükleniyoruz. Bunu yaparken kitap bize rehberlik ediyor, asıl sorun şu ki yaşadığımız olaylar değil onlara bakış açımız olduğunu ortaya koyuyor. Kendimize ve olaylara nasıl bakmamız gerektiğini, onları nasıl değerlendirirsek sorunları kolaylaştırırız bunları değerlendirip çıkmazları açabilmemizi sağlıyor. Onca sorunun arasında etrafının yeşilliklerle dolu masmavi bir denizde kürek çeker gibi hissettirip içimizdeki yolculuğu kolaylaştırıyor... Yolunu kaybedip ve duyguları içinde sıkışıp kalanlara şiddetle tavsiye ederim.
Ağaçlar dünyanın kalbi.
Dünyanın kalbini yemeyi bıraksalar...
Hikaye çok ucuz ve basit biliyordum sadece şiirleri için tercih ettim. İkinci kitap olarak okunabilir.
Birini Pencere Kenarına Çiçek Koyacak Kadar Sevmek LazımKemal Hamamcıoğlu · Doğan Kitap · 2017885 okunma
Bu kitap için ne söylesem eksik kalacak biliyorum. Birini tanımak için çıktığım bu yolda yarım kalmış olsam da iyi ki okudum dediğim kitap oldu. Jack London'ın Martin'i kurgularken kendi hayatından yola çıkması yer yer kendini Martin ile eşleştirmesi bu kitabı değerli kılan noktalardan biri...
Yarı otobiyografik olmasının verdiği heyecanın yanında aşkın, cesaretin, umudun,azmin ve bir vazgeçişin romanı bu. Tanrı'nın çılgın aşığı Martin Eden 21 yaşında, genç bir denizci. Hayatı boyunca çalışmış, okumamış, gerektiğinde kavga eden, küfür eden bir genç. Bir gün okumuş, kibar bir kızla (Ruth) ile tanışıyor ve ona âşık oluyor. Aralarındaki derin boşluğu kapatabilmek için bir şeyler okumaya başlıyor. Okudukça şimdiye kadar hiç rastlamadığı fikirlerle, başka bir dünya ile karşılaşıyor ve kendini eğitmeye başlıyor. Sürekli okuyor, yeni kelimeler öğreniyor, gramerini düzeltiyor. Bu arada elbette bir şeyler yazmaya başlıyor. Yazıları onlarca kez reddedilse de pes etmiyor. Aydınlanması ve dönüşümü de sürüyor. Okuyacak arkadaşlara özellikle tavsiyem bu basımı almaları.
Reader Follow Recommendations
S. Peterburg'da isminin verilmediği bir bakanlıkta memur, silik , kel ve miyop olan Akaki Akakiyevç'in hayatını konu alır. Paltonun Peterburgun sert kış rüzgarına karşı korumadığını fark eder. Başvurduğu tek gözü olmayan çirkin bir ayak tırnağına ve çırtlak bir eşe sahip olan terzi Petroviç paltoyu onarmayı reddeder. Ve yeni bir palto yapımı için Akikiyi ikna etmeye çalışır. İkna olan Akaki terzinin diktiği Paltoyu yeni kazanılmış bir gururla giymeye başlar. Mutluluğu kısa sürecektir. Gece ıssız sokaklardan evine dönerken hırsızların saldırısına uğrar ve Paltoyu çaldırır.. Çalıştığı bakanlıktaki üstünden yardım istemeye cesaret ettiği üstü tarafından sertçe kınanan Akaki çok hastalanır ve ateşi çıkar, hezeyanlara girer ve bir gün sonra ölür... Rus edebiyatını anlamak için okumaya giriştiğim ikinci kitap ve diğer yazarlardan daha farklı bir dilinin olduğunu söyleyebilirim. Hem çok açık hem çok gizli imgelere yer vermiş. Anlatılmak istenenlerin hem olumlu hem olumsuzunu kast ediyor oluşu okuru başka bakışlara yönlendiriyor. Kitapta Gogol hikayesini anlatıp bitirdikten sonra profesör Victor Brombert kitap üzerine inceleme yapıyor . Sanırım Dostoyevski'nin Yeraltından Notları gibi Gogol'un Paltosunu da birden fazla okumak gerekiyor. Gogol'un anlattığını iyi anlayabilmek için.
Türkiye'de Yüzbaşının Kızını üç farklı perspektiften okumanın mümkün olduğunu söyleyebiliriz ; hem Sovyet ideolojisinin ezilen uluslara özgürlük vaadi perspektifinden, hem çarlık Rusya'nın ve onun paradoksal bir devamı olan Sovyetler birliğinin bağımsızlığına engel olduğu uluslar perspektifinden, hem de bir aşk romanı perspektifinden. Bakıldığında roman üç perspektifide yansıtıyor . Başlıca konu yine savaştaki insanlık dışı usuller ve yerli halka yapılan kötülüklerdir. Kahramanlar gerçek hayattan alınmış. Subayın ve Yüzbaşının kızının adı değiştirilmiş. Puşkin Urallarda gerçek isyanın yaşandığı yerleri gezerek isyanın tarihini yazar, bir yandan da bir aşk ve macera romanı olan Yüzbaşının Kızını kaleme alır.
Kitaba başlamadan önce psikolojimin nasıl olduğunu her satırını anlayıp içselleştirebilir miyim, Sartre'i anlayabilir miyim , hakkını verebilir miyim, sıkılırsam yarıda bırakır miyim diye bir düşünce silsilesi yaşadım . Başlarda sürekli çevresinde olanları anlatan bir yazarla karşılaştığımı ve bunun biraz rahatsız edici olduğunu düşünmüştüm sonrasında kendimde ve çevremde benzerlik taşıyan yönleri fark ettiğimde kitaba alıştığımı ve çok sevdiğimi fark ettim...
Gelelim kitaba. Günlük biçiminde yazılan kitap , özgür bir benlik isteyen kahramanı Roguentin, topluma ve kendi içinde duyduğu tiksintiyi anlatıyordu. Roguentin insan ilişkilerinde başarılı olmayan, zaman zaman duygu durum bozukluğu yaşayan, güvensizlik, duygusuz ve aşağılık hisseden bir nevrotik gibi bir hava taşısa da yazar kitabın başından sonuna kadar varoluşsal sancılar çeken Roguentin'in hikayesini anlatıyordu. Son olarakta Varoşçulukla ilgilenen arkadaşlara öneririm.
Kitap okuruna “yeraltı” diye adlandırdığı bir ruh haliyle ve çılgınca söylevleriyle başlıyor. İnsan oradan oraya itilip kakılırken yaşama isteğini yavaş ama emin adımlarla mutlak bir öç isteğiyle değiş tokuş eder. Bir devlet memurunun geçirdiği tekdüze günler yanında bir türlü rahat hissedemediği arkadaşları ve hayattaki mutlak yalnızlığı,bıkkın bir öfke ve küçük,imkansız pazarlıklarla daha fazla lekelenir . İkilem ve çelişkilerle dolu, düşüncelerin bir satırı kovalamadığı ve sayfaya serpiştirildiğini görüyoruz. Yazar değerli okuyucalarım diyerek okurunu karşısında hissederek sohbet havasında yazmış. Dedim ya çok fazla çelişkiler içeren bir yapıt .Yayımlandığı yıldan beri öfke ve sessizliğin en güçlü manifestolarından biridir..
Yazarın şu cümleleriyle bitirmek istiyorum.
Romanda bir kahraman gerekiyor. Oysa benimkinde tam tersine bir kahramanın karşıtı olan ne varsa,özellikle bir araya getirilmiştir. Bu bizim gibileri anlamanın en doğru yoludur. Bizler hayata olan alışkanlığı kaybettiğimiz,topallaya topallaya yürüdüğümüz için,yazdıklarım etkili olacak.Bizim hayata karşı duyduğumuz yabancılaşma,canlı hayattan tiksinecek, onun ismini bile duymak istemeyecek derecededir. Üstelik bu canlı yaşamı, bir iş gibi, bir görev gibi kabul ediyoruz ve onu kitaptan öğrenmeyi daha üstün olarak tutuyoruz.
Kitap iki ana bölümden oluşuyor. İlki söyleşiler. Bu bölüm soru cevap şeklinde ilerliyor. Konu çokluğu var diyebilirim. Ancak derin bir inceleme yapılamamış. Bu durum beni bayağı rahatsız etti ancak daha geniş araştırmam içinde fırsat yarattı diyebilirim. Yazarın kendisi ile bir kitap fuarında soru cevap şeklinde ki konuşmamıza dayanarak İlber Ortaylı'nın tarihi anlatışını sevmediğimi de dile getirebilirim. Diğer bölüm ise makalelerden oluşuyor. Sekiz makale var ve hepsi konuları itibarıyla hayli farklılar. Genel olarak kitabı beğenmedimi söyleyebilirim. Daha geniş kapsamlı konulara ve cevaplara yer verilebilirdi. Yazar okuruna Tarih öğrenmede dilin ve seyahat etmenin öneminin sıkça vurgulamış.
