Ruskin' in tezini tarihsel kökenleriyle uğraşmadan, kendi içinde tartışmak isteyen bizler, onu Descartes'in su sözleriyle tam olarak özetleyebiliriz: "Bütün iyi kitapları okumak, bu kitapların yazarlığını yapmış geçmiş yüzyılların en iyi insanlarıyla konuşmak gibidir." Ruskin belki de Fransız filozofun biraz kuru diyebilecegimiz bu düşüncesini bilmiyordu ama İngiliz sislerini
eritip en sevdiği ressamın manzaralarını şanıyla aydınlatan ve
Apollon altınına karışankonuşmalarının her köşesine sinen aslında bu düşünceydi . Ruskin, "Arkadaslarimizi iyi seçecek iradeye ve zekaya sahip oldugumuzu varsaysak dahi, içimizden çok azının bunu yapacak gücü vardır ve tercih alanımız da son derece sınırlıdır." demistir. "Istedigimiz kisiyi tanıyamıyoruz. Şans eseri büyük bir sairi görebilir, ses tonunu duyabilir veya bize hosça cevap verecek bir bilim adamına soru sorabiliriz. Bir bakanla ofisinde on dakikalik konusma yapma sansini zar zor elde edebiliriz, hayatımızda bir kere de olsa bir kraliçenin bakışını yakalama,ayrıcalığına erişebiliriz. Ne var ki can attığımız bu kaçamak rastlantılara yıllarımızı verirken, tutkularımızla kabiliyetlerimizi ise
bunlardan daha azı için harcarız. Oysa bu zaman zarfinda, hangi sınıftan olursak olalım bizimle dilediğimiz kadar konuşan kisilerden meydana gelen, her zaman açık bir toplum vardır. Bu toplum, o kadar kalabalık ve ılımlıdır ki krallar ile devlet adamları sabırlar söz hakkı vermek için değil, elde etmek için beklerken onu, tüm gün boyunca yanımızda tutabiliriz. Kütüphanelerimizin raflarıyla sadece döşenmiş bekleme odalarında.
.
Bir şehirde benim gibi, ona bağlı kalarak, onu bir kader gibi benimseyerek yarım yüzyıl yaşamak, şehri insanın kendi ruhunun ve vücudunun bir parcasi yapiyor. Yillar sonra sehrin sokaklarndaki, dükkânlar ve meydanlarindaki degisimleri insan
kendi gövdesindeki yaralar, cibanlar, yıpranmalar gibi, önce çocuksu bir telaş ve kederle (çocuklugumun en önemli sinemaları
kapandı, kitapçı, oyuncakçı dükkanları yok oldu), daha sonra
kendi gövdesinin sekil değiştirmesi gibi bir çeşit tevekkülle karşılıyor.
Siz genç yazarların ihtiyacı olan, hayatın kendisinden, yeryüzünün.
güzelligi ve düşkünlüğünden başka bir şey degildir; bu, babamın tarlası ve annemin duyulmamış dayanıklığıdır, ruhunuzun mücadelesidir, bu mücadeleye sizi kendi açlığınız ve kendi düşkünlüğünüz itmelidir; bu, bir Verlaine'e ve Baudelaire'e "ilahi tarlalarda"