Nihat Yılmaztekin

Paradoks­ların peşinden gitmek nasıl sofistliğin bir işareti ise olgulann paradokslar dayattığı noktada bu paradokslardan kaçmak da bilimde cesaretten ve inanç­ tan yoksun bir düşünüş tarzının belirtisidir.
Reklam
Durkheim’a göre teknolojinin gelişmesi ve makineleşme, eğer aile, okul, vb. kurumlar tarafından belli bir denetime tabi tutulmazlarsa, ahlaki ve toplumsal yapıları tehdit ederek, birtakım norm-dışı toplumsal form­ların ve bireysel eğilimlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.

Reader Follow Recommendations

See All
134 syf.
·
Not rated
·
Read in 40 days
Deliliğe Övgü
Deliliğe ÖvgüDesiderius Erasmus
7.6/10 · 11.6k reads
Görüyorum ki bir son söz bekliyorsunuz; eğer burada size söylediğim bütün gevezelikleri hatırladığımı sanırsanız, gerçekten pek yanılırsınız. Grekler eskiden: Belleği fazla iyi olan davetliden nefret ederim, derlerdi; ben de size şimdi: Her şeyi hatırlayan bir dinleyiciden nefret ederim, diyorum. Elveda, Deliliğin yüksek ve aziz dostları; beni alkışlayınız; size sağlık ve güzel eğlenceler dilerim.
Reklam
Ötekiler, bunun büsbütün tersine hareket ederler, ilk önce, varlıkların hepsinin en basiti olan Tanrı'ya karşı ödevlerini yerine getirmeye ellerinden gelen gayretle çabalarlar; sonra ruhlarını düşünürler, çünkü ruh, yaratılmış varlıklar arasında Tanrı'yla en çok ilgisi olandır. Bu kimseler bedenlerine bakmayı tamamen ihmal ederler; parayı, çamurmuş gibi hor görür, para görür görmez derhal kaçar, eğer bazen ona dokunmaya mecbur olurlarsa, o zaman son derece büyük bir tiksinme ve iğrenme duyarlar; zira, İncil'de dendiği gibi: Onlarda varlık, yokluk gibidir; onlar, sahip değilmiş gibi sahiptirler.
Sırf duyularla algılanan şeylerle uğraşan birinciler, bunların dışında başka hiçbir varlık olmadığına inanmaya eğilimlidirler; sofular, tersine, madde ile ilgisi olan ne varsa hor görür, ruhlarını görünmez ve ruhi varlıkların seyrine yükseltirler. Hayat adamları ilk önce servet toplamayı, sonra bedenlerinin ihtiyaçlarını düşünürler; ancak ondan sonra ruhları akıllarına gelir. O da ancak bir ruha sahip olduklarına inanıyorlarsa.
Hazreti Süleyman, on beşinci bölümde; delilik, deli için bir sevinç kaynağıdır, der; bununla delilik olmadan hayatta hiçbir zevk olmayacağını açıkça itiraf eder. Şu sözlerle söylemek istediği de odur: Bilgelerimiz ne kadar fazlalaştırılırsa halimiz de o kadar fenalaşır. Sağduyusu fazla olan bir ruhta, memnuniyetsizliklere çok sebep vardır. Aynı şeyi başka bir deyişle yedinci bölümde yineler: Keder, bilgelerin kalbinde, sevinç ise delilerinkinde yerleşmiştir.
Tevrat'ın bu bilgelik dolu kitabı başka bir yerinde de şöyle diyor: Deli, ay gibi değişir, bilge güneş gibi sabit kalır; bununla bütün insanların deli olduğunu, bilge şanının da yalnız Tanrı'ya ait olduğunu göstermek istiyor. Zira yorumcular, aydan insan doğasını, güneşten de her çeşit ışığın kaynağı olan Tanrı'yı anlıyorlar. İsa, İncil'de, yalnız Tanrı'ya iyi denilebileceğini temin etmekle aynı şeyi söylüyor. O halde, bilge olmayan delidir, sözü doğru ise, hem de Stoacıların dedikleri gibi, iyi ile bilge sözcükleri aynı anlamdaysalar, Mesih'in bu sözlerle bütün insanların deli olduklarını söylemek istediği açıkça anlaşılır.
İlk önce herkes, pek tanınmış olan şu bilgeliğin doğruluğundan emindir: Bir şey insanda yoksa, o varmış gibi görünmek çok doğrudur. Onun içindir ki çocuklara erkenden: Yerinde deli olmayı bilmek büyük bir bilgeliktir, diye öğretilir.
Reklam
Zengin olmak mı istersiniz? Bilgeliğin kanunlarına sadık kalarak, yalan yere yemine cesaret edemezseniz, yalan söylerken yakalanmaktan utanç duyarsanız, bilgelerin hırsızlık ve tefecilik hakkında uyandırdıkları bütün korkularla, ikirciklerle kafanızı rahatsız ederseniz, doğrusu ticarette güzel kazançlar elde edersiniz! Kilisenin rütbelerine, servetlerine mi göz diktiniz? Eh! Dostlar, bunları bir eşek yahut bir öküz, zekâ ve sağduyu sahibi bir insandan daha iyi yakalar. Şehvetler ve zevkler diyarında mı yaşamak istersiniz?Onu başlıca idare eden kadınlar, tamamen delilere sadıktırlar; onlar bilgeden, korkunç ve zehirli bir hayvandan kaçar gibi kaçarlar. Sonuçta kim eğlence ve sevinç içinde yaşamak isterse, işe, ilk önce bilgeliği özenle uzaklaştırmakla başlar; bilge, eğlence toplantılarına kabul edilmesi istenen insanların sonuncusudur. Özetle, istediğiniz yere gidiniz, papalara, prenslere, bilgelere, kanun adamlarına, dostlara, düşmanlara, büyüklere gidiniz, peşin parasız hiçbir şey elde edilmediğini görürsünüz; bilgeler de parayı hor gördüklerinden herkesin onlardan kaçındığına şaşmamalı.
Demin diyordum ki Talih, densizleri, cüretli, gözüpek kimseleri, Rubicon nehrini geçerken Caesar gibi, Talih zarı atılmıştır, diyenleri sever Bilgelik, insanları mahcup kılar. Onun içindir ki bilgeleri durmadan fakirlikle, açlıkla, acılarla savaşır, tanınmamış olarak herkesin aşağılama ve nefreti içinde yaşar görürüz. Deliler, bunun aksine, bolluk içinde yüzerler, devletleri idare ederler, özetle en mutlu, en verimli talihe kavuşurlar.
Fakat prensler bu hoş hayatı sürmekte yalnız değildirler: Papalar, kardinaller, piskoposlar, onları taklit etmek için çoktan beri ellerinden geleni yapıyorlar, hatta denebilir ki onları geçmek işini de başardılar. Şu piskopos, giymiş olduğu bembeyaz kaftanın kusursuz bir ömür sürmesini kendine ihtar ettiğini; başını örten şu çift boynuzlu ve uçları bir tek düğümle birbirine bağlı külahın, eski ve yeni ahitlerin bilimini birleştirmesi gerektiği anlamında olduğunu; elindeki eldivenlerin, temiz ve ilahi sırları müminlere verirken dünyanın fenalıklarının bulaşmasından ellerinin korunduğunu gösterdiğini; asasının, kendisine teslim edilen sürüye devamlı surette bakacağının simgesi, haçın ise, bütün tutkulara karşı kazanması gereken zaferin simgesi olduğunu düşünmeye koyulsaydı, hayatı neye benzerdi? Bütün bu düşünceler ve daha bu çeşitten başka bin bir tanesi, zavallı başpapazı endişe ve kederle ezmez mi? Günümüzün piskoposları o kadar budala değildirler: Kendilerini otlamaya bakar; sürüleri otlatmak işini İsa'ya, papaz vekillerine, dilenci keşişlere bırakırlar
Şimdi, bazen görülen prensler türünden bir prens düşününüz; yani kanunları bilmez, kamunun iyiliğini sevmez, sırf kendi çıkarıyla meşgul, her çeşit şehvete dalmış, hürriyetin, hakikatin, bilimlerin düşmanı, her şeyi kendi tutkularına, kişisel çıkarma dayandırır, toplumun selametinden başka her şeyi düşünür bir prens. Bu adama, bütün erdemlerin simgesi altın bir gerdanlık takınız; başını kıymetli taşlarla parıldayan bir taçla -kahramanca erdemlerle insanlar arasında parlayacağını ona hatırlatmaya mahsus bir taçla- süsleyiniz; eline, hakkın, bozulmaz doğruluğun kutsal simgesi asayı veriniz; nihayet, hükümdarın, milletine olan ateşli sevgisini gösteren erguvanı giydiriniz. Bu prens, hareketlerini, bütün bu büyüklük işaretleriyle karşılaştırsın, eğer bu süsleri taşımaktan utanmazsa, bütün bu tiyatro kıyafetini keskin zekâlı bir alaycının alaya almasından korkmazsa ben pek yanılmışım demektir.
Prensler, gevşekliğe, hazlara dalarak ruhlarında iş ve endişenin en ufak görünüşünü uyandıracak her şeyi uzaklaştırır, kendilerine hoş sözlerle durmadan yaltaklananları en yakın çevrelerine kabul ederler. Her gün ava gitmekle, gayet güzel atlar beslemekle, mevkileri, memurlukları kendi çıkarlarmca satmakla, uyruklarının malım mülkünü azaltıp kendi kasalarına geçirtmek için her gün yeni çareler tasarlamakla krallara düşen ödevleri mükemmel surette yerine getirdiklerini sanırlar.
1,231 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.