Kitap, diğer bütün Mustafa Kutlu kitapları gibi mükemmel. Tek kelimeyle diyebilir miyim? Asla!.. Çünkü tek kelimeden Binlerce kelime fazlasını hak ediyor. Mustafa Kutlu okumak benim için, Ağustos ayında, bir ikindi vakti, yemyeşil bozkır ortasında, bir elimde çayla bozkırı seyretmek gibi. Aanki yanımda bana eşlik eden en sevdiğim kişiymiş gibi. Yanımda ufak bir radyo, radyoda Neşet Ertaş varmış gibi. Bütğn kaygılardan, huzursuzluklardan, samimiyetsiz insan ilişkilerinden uzak, kendimi bulduğum bir omuza başımı yaslamışım da çay içiyormuşuz gibi. Bakın yazdıklarımın hayali bile ne kadar güzel. İşte Mustafa Kutlu da, bana kendimi böyle hissettiriyor. Hem ben en fazla 3 dakikada okuyabileceğiniz bir yazı yazmışken, Kutlu tek kitabıyla beni 3 saat böyle bir huzura götürüyor. Hani ne öğlen sıcağı, ne de akşam yoğunluğu size bu huzuru veremez, o ikindi güneşini yakalamanın da böyle bir huzuru vardır, heyecanı vardır ya. İşte ben Kutlu'yla bunu yakalıyorum. Bu kitabı da diğer tüm kitapları gibi fevkalade. Bir kahramanı okuyorsunuz, o sizmiş gibi geliyor, mesela Kevser de sizmişsiniz gibi. Biraz Harun, biraz Bilal, biraz Güzin biraz da Lamia oluveriyorsun. Çağdan koparıyor seni, bambaşka eski ama huzurlu bir yüzyılda açıyorsun gözlerini. Ama kötü bir yanı var; sonu geliyor. Sonu da olmasa baya iyi bu Kutlu kitaplar... Söylenecek çok şey var ama iyi ki Kutlu'yu okuyorum.