Beni bu yaşımda bile en sevdiğim janra olan toplumsal gerçekçiliğe alıştıran bu kitabın yeri bende ayrıdır. Yıllar önce okumuş olmama rağmen olay örgüsü ve karakterlerin kişilik-ruh haritaları hala hafızamda. Kitabı bana zamanında bir solukta okutan şey Gülten Dayıoğlu’nun usta kaleminin akıcılığı ve başrol olan Kiraz’ın karakterine duyduğum ilgiydi. Hayatının doğuştan itibaren ona koyduğu engelleri kendini yalandan bir pembe dünyada yaşatarak bir süreliğine görmezden gelerek yaşaması ama bu ikinci hayatının kaçınılamaz bir biçimde başına yıkılması, kısaca gözümün önünde hayatının ‘yükselişi’ ve düşüşü, her şeyden öte bu kitapta olan bitenin bana bir kaç 100 kilometre ötede bir gettoda yaşanabilecek şeyler olması zamanında beni kitaba hayran bırakmıştı. Kitabı bitirince ve böyle hayatların bana ne kadar yabancı olmasına rağmen hiç de fantezi olmadığını anlamıştım. Genel olarak tek eksiği akıcılık namına olayların biraz hızlı akması denebilir ama bu kesinlikle büyük resmi etkilemiyor. Kesinlikle önerebileceğim bir kitap.