Sen... Kaderin sillesini de, ödüllerini de
Aynı şükranla karşılamış birisin...
Tutkularının kölesi olmayan bir adam göster bana,
Kalbimin içinde, hatta kalbimin kalbinde taşıyayım onu,
Tıpkı seni taşıdığım gibi...
Hamlet'ten arkadaşı Horatio'ya
Bir çeşit özdenetim, yani "tutkunun kölesi" olmaktansa kaderin sillesinin kopardığı duygusal fırtınalara dayanabilme,
Eflatun'dan beri yüceltilen bir erdemdir. Bunun eski Yunanca'daki karşılığı olan sophrosyne, Yunanca uzmanı Page DuBois'nın yorumuyla,
"kişinin hayatını özenle ve akıllıca yaşaması;
ahenkli bir denge ve bilgelik” anlamına gelir.
Romalılar ve eski Hıristiyan kilisesiyse buna temperantia, yani dengeleme, duygusal aşırılıkları sınırlama demiş.
Amaç, duyguları bastırmak değil, dengedir:
Her duygunun kendine özgü bir değeri ve önemi vardır.
Tutkusuz bir hayat, yaşamın kendi zenginliklerinden kopuk ve yalıtılmış, donuk, çorak bir
kayıtsızlık alemine dönüşebilir.
Ancak Aristo'nun tespit ettiği gibi, makbul olan uygun duygudur, yani koşullarla orantılı biçimde hissedebilmektir.
Duygular fazlasıyla bastırıldığında donukluk ve
uzaklık yaratır; kontrolden çıktığında, aşırı ve ısrarlı, patolojik bir hale gelir. Kişiyi felç eden baskın kaygılanmada, öfkeye dönüşen kızgınlıkta ve manik ajitasyonda olan da budur.