Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Demet Devrim Önder (Demili)

Demet Devrim Önder (Demili)
@Demili
---Hayal gücünüz sizin atölyenizdir.. …. Sözcüklerine dikkat et Asla hiçbir şeyi kişisel algılama Asla varsayımda bulunma Her koşulda yapabileceğinin en iyisini yap. .…
Eski Eşya Ahşap Tasarım instagram @vavwood_atolye
İzmir
186 okur puanı
Eylül 2018 tarihinde katıldı
Zorba nasıl yetişir ..
........Bu şiddet modelinde, çocuklara keyfi bir terbiye verildiğini görüyoruz. Anne-babaları kendini kötü hissettiğinde çocuklar ciddi biçimde cezalandırılır, iyi hissettiğinde ise evin altını üstüne getirseler bile yakayı sıyırabilirler. Yani ceza, çocuğun ne yapmış olduğuyla değil, ebeveynin kendini nasıl hissettiğiyle ilintilidir. Bu, çocuğa kendini değersiz ve çaresiz hissettirmenin ve tehlikenin her an, her yerden karşısına çıkabileceği hissini aşılamanın reçetesidir. Buna yol açan ev hayatının ışığında bakıldığında, bu çocukların hayata karşı —ne yazık ki— kavgacı ve küstah tavırları, belli bir anlam kazanır. İnsanın umudunu kıran, bu moral bozucu derslerin ne kadar erken öğrenilebildiği ve çocuğun duygusal yaşamı açısından ne kadar vahim bir bedeli olabildiğidir.
Reklam
Duygular ve sağlık hakkındaki bulgular bir şey ifade ediyorsa, o da şudur: Kronik ya da ciddi bir hastalıkla savaşan insanların hislerini umursamayan tıbbi bir bakım artık yetersiz kalmaktadır. Tıbbın duygu ve sağlık arasındaki bağdan, yöntem açısından daha fazla yararlanmasının zamanı çoktan gelmiştir. Hepimizin sevecen bir tıptan yararlanabilmesi için, şu anda kural dışı olanın kuralın bir parçası olabilmesi gerekir. Bu, en azından tıbbı daha insancıl hale getirecektir. Bazılarının da iyileşme sürecini hızlandıracaktır. Cerrahına yazdığı açık mektupta bir hastanın belirttiği gibi, "Şefkat sadece birinin elini tutmak değildir. İyi hekimliktir."
Aslında sigara içmek ölüm riskini 1.6 oranında artırırken sosyal tecrit 2.0 oranında artırdığından , sağlığımız açısından daha tehlikelidir.. Erkekler için tecrit hali, kadınlar için olduğundan daha zordur. ....Tecrit halinin kadın ve erkek üzerindeki farklı etkisinin nedeni , kadınların ilişkilerinin erkeklere göre duygusal açıdan daha yoğun olmasından kaynaklanabilir; kadını birkaç ilişki rahatlatabilirken, bu erkek için yeterli olmayabilir... Tıbbi açıdan risk oluşturan şey, insanlardan kopuk olduğunu ya da kimsesi olmadığını hissetmektir...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Stressss..
Duygularla bağışıklık sistemini birbirine bağlayan diğer bir anahtar yol, stres altında salgılanan hormonların etkisiyle oluşur. Stres uyarılması sırasında katekolaminler (epinefrin ve norepincfrin : diğer adıyla adrenalin ve noradrenalin), kortisol, prolaktin ve doğal uyuşturuculardan beta-endorfin enkefalin salgılanır. Her birinin bağışıklık hücreleri üzerinde güçlü bir etkisi vardır. Bu ilişkiler karmaşık olsa da, asıl etki, bu hormonlar vücuda yayılırken ,bağışıklık hücrelerinin işlevlerinin engellenmesidir: Stres, hayatın devamı açısından çok daha acil olan ve o anki olağanüstü duruma öncelik tanıyan bir enerji tasarrufuyla, bağışıklık direncini en azından geçici olarak bastırır. Ancak stres hali sürekli ve yoğun olursa, bu bastırma da uzun süreli olabilir...
Bedenin Zihni..
İ 1974 yılında Rochester Universitesi Tıp ve Diş Hekimliği Okulu'nun laboratuarlarında elde edilen bir bulgu, bedenin biyolojik haritasını yeniden çıkardı: Psikolog Robert Ader, bağışıklık sisteminin de aynen beyin gibi öğrenilebildiğini keşfetti. Bu sonuç şok etkisi yarattı; tıpta o zamana kadar sadece beynin ve merkezi sinir sisteminin davranış tarzlarını değiştirerek deneyimlere tepki verdiğne inanılıyordu. Ader'in keşfinin yol açtığı araştırmaların sonucunda, merkezi sinir sistemiyle bağışıklık sisteminin sayısız şekilde —zihni, duyguları ve bedeni ayrı değil, girift bir halde iç içe tutan biyolojik kanallarla— iletişim halinde olduğu görüldü
Reklam
Sevmek ve çalışmak ; Sigmund Freud çırağı olan Erik Erikson’a bu ikiz yeteneğin eksiksiz bir olgunluğun işareti olduğunu belirtmiştir..
........Anne ve çocuk arasındaki ahenksizlik uzun sürdüğünde, bunun çocuk üzerinde duygusal açıdan büyük bir maliyeti olur. Anne, çocuğun çeşitli duygularına —neşe, gözyaşı, kucak ihtiyacı gibi— empati göstermekten sürekli uzak kalıyorsa, çocuk bu duyguları ifade etmekten ve hatta hissetmekten vazgeçmeye başlar. Böylece, büyük olasılıkla bütün bir duygu yelpazesi, özellikle de çocukluk boyunca açıkça veya üstü kapalı bir şekilde kösteklenmiş olanlar, yakın ilişki repertuarından silinmeye başlayabilir. Aynı şekilde çocuklar hangi ruh hallerinin karşılık bulduğuna bağlı olarak, bir dizi olumsuz duyguyu benimseyebilirler. Bebeklerin bile ruh hallerini "yakalayabilir": örneğin, depresyonda olan annelerin üç aylık çocukları onlarla oyun oynarken, anneleri depres- yonda olmayanlara oranla, üzüntü ve öfke hislerini içten merak ve ilgiden daha fazla ön plana çıkartarak annelerinin ruh halini aynen yansıtmışlardır.
Empatinin kökleri
Empatinin kökeni özbilinçtir; duygularımıza ne kadar açıksak, hisleri okumayı da o kadar iyi beceririz.
Atölyede çalışırken ben :)) Bazen telefon sesini bile duymamak :)
Akış, kişinin kendisini unuttuğu bir ruh hali olarak, tasalanma ve kaygılanmanın tam karşıtıdır: Sinirli bir şekilde evhama kapılmak yerine, akışı yaşayan kişiler, kendilerinin bile farkında olmayacak kadar yaptıkları işe gömülür, günlük hayatta zihinlerini meşgul eden tüm küçük şeyleri —sağlık, faturalar, hatta işlerin yolunda gitmesi— bir kenara bırakırlar. Bu anlamda, akış anları egodan uzaktır. Buna karşılık, akış hâlindeki kişiler yapmakta oldukları işe tamamen hâkim, tüm tepkileri işin değişen talepleriyle tam bir uyum halindedir. Akış yaşayan kişiler performanslarının doruğunda olsalar da, nasıl olduklarıyla, yani başarı ya da başarısızlık dü- şünceleriyle ilgilenmezler..
Akış : Mükemmelliğin Nörobiyolojisi
Bir besteci işini en iyi yaptığı anları şöyle tarif ediyor: Öyle bir kendinizden geçiyorsunuz ki, orada yokmuşsunuz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Ben bunu pek çok kez yaşadım. Sanki, elim bana ait değilmiş ve olup bitenlerle hiçbir İlişkim yokmuş gibi . Sadece orada huşu ve hayranlık içerisinde oturup, izliyorum: Ve o kendiliğinden akıp gidiyor. Bu tanımlama, birbirinden farklı yüzlerce kadın ve erkeğin - dağcılar, satranç şampiyonları, cerrahlar, basketbolcular, mühendisler, yöneticiler ve hatta dosyalama memurlarının— sevdikleri bir işi yaparken kendilerini aşma hissine kapıldıkları anları anlatmalanna dikkat çekecek derecede benziyor. Yirmi yıldır yaptığı araştmalar süresince, bu tür zirveye çıkmış performansların öykülerini derleyen Chicago Üniversitesi'nden Psikolog Mihaly Csikszentmihalyi, bu insanların betimledikleri duruma ‘’ akış " diyor. 1994 Kış Olimpiyatları'nda kayak dalında bir altın madalya alan Diane Roffe-Steinrotter, yarışı bitirdikten sonra hiçbir şey hatırlamadığını, sadece kendini tamamen bir gevşeme hissine kaptırdığnı söylemiştir: ‘’ Kendimi bir çağlayan gibi hissettim." Akış haline girebilmek duygusal zekânın en üst noktasıdır; akış ;, belki de duyguların tamamen performans ve öğrenimin hizmetine verilmesidir..
Reklam
Umut
Son donem araştırmacılar, umudun sadece dertlere karşı bir teselli olmaktan öte, başka şeyler de sunduğunu bulgulamaktadırlar: Okuldaki başarıdan ağır işlere katlanmaya kadar, çeşitli alanlarda sağladığı üstünlükle, hayatta insanı şaşırtacak kadar güçlü bir rol oynar. Umut, teknik anlamda her şeyin er-geç yoluna gireceğine inanan aşırı iyimser görüşten öte bir şeydir. Snyder bunu daha kesin bir biçimde şöyle tanımlar: "Hedefler ne olursa olsun onlara ulaşmak için gerekli irade ve yönteme sahip olduğunuz inancı." ...
Sen... Kaderin sillesini de, ödüllerini de Aynı şükranla karşılamış birisin... Tutkularının kölesi olmayan bir adam göster bana, Kalbimin içinde, hatta kalbimin kalbinde taşıyayım onu, Tıpkı seni taşıdığım gibi... Hamlet'ten arkadaşı Horatio'ya Bir çeşit özdenetim, yani "tutkunun kölesi" olmaktansa kaderin sillesinin kopardığı duygusal fırtınalara dayanabilme, Eflatun'dan beri yüceltilen bir erdemdir. Bunun eski Yunanca'daki karşılığı olan sophrosyne, Yunanca uzmanı Page DuBois'nın yorumuyla, "kişinin hayatını özenle ve akıllıca yaşaması; ahenkli bir denge ve bilgelik” anlamına gelir. Romalılar ve eski Hıristiyan kilisesiyse buna temperantia, yani dengeleme, duygusal aşırılıkları sınırlama demiş. Amaç, duyguları bastırmak değil, dengedir: Her duygunun kendine özgü bir değeri ve önemi vardır. Tutkusuz bir hayat, yaşamın kendi zenginliklerinden kopuk ve yalıtılmış, donuk, çorak bir kayıtsızlık alemine dönüşebilir. Ancak Aristo'nun tespit ettiği gibi, makbul olan uygun duygudur, yani koşullarla orantılı biçimde hissedebilmektir. Duygular fazlasıyla bastırıldığında donukluk ve uzaklık yaratır; kontrolden çıktığında, aşırı ve ısrarlı, patolojik bir hale gelir. Kişiyi felç eden baskın kaygılanmada, öfkeye dönüşen kızgınlıkta ve manik ajitasyonda olan da budur.
Tutkulu ve Umursamaz ( iki Uç )
Diener'e göre kadınlar genelde hem olumlu hem de olumsuz duyguları erkeklerden daha yoğun hissediyor. Cinsiyet farkını bir yana koyduğumuzda da, ( her iki cinsiyette de) duygusal yaşamın daha çok şeyin farkında olanlar için daha zengin olduğu söylenebilir. Duygusal açıdan bu denli hassas olan kişiler en ufak bir kışkırtmâyla bile, iyi ya da kötü anlamda, duygusal fırtınalara kapılır; diğer uçta olanlar ise, en korkunç durumlarda bile pek bir şey hissetmez.
Kabullenmiş..
Bu kişiler genelde ne hissettiklerini bilseler de, bu durumlarını kabul eder ve değiştirmeyi denemezler. Bu teslimiyetçi kişiler ikiye ayrılır: Genelde kendini iyi hissedip bu durumu değiştirmeye pek az çaba harcayanlar ve bir de ruh hallerinin açıkça farkında oldukları halde, kendilerini arada bir kötü hissettiklerinde, ne olacaksa olsun şeklinde, bunu kabul edip değiştirmek için bir şey yapmadan sızlananlar; yılgınlığa teslim olmuş depresif kişilerde gördüğümüz budur.
Kendini kaptırmış
Bunlar, genelde duygularına kapılıp giden ve bu durumdan kendilerini kurtaramayan, adeta duyguların hükmü altında yaşayan kişilerdir. Değişken duygularının pek farkında olmayan, bir perspektiften bakmak yerine duyguların içinde kaybolan insanlardır. Sonuçta kendilerini kötü ruh halinden kurtarmak için pek çaba harcamaz ve duygusal yaşamlarını kesinlikle denetleyemediklerini düşünürler. Çoğu kez duygularının kontrolden çıkıp kendilerine baskı yaptığını hissederler.
188 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.