Sude

Sude
@Denizkiyisindaokur
Psikoloji, kişisel gelişim ve ilişkiler üzerine;
280 syf.
·
Not rated
Boş Ayna
Boş AynaKaryl McBride
8.6/10 · 742 reads
Reklam
Adsız Alkoliklerin Huzur Duası:
“Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme dinginliğini, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesaretini ve ikisi arasındaki farkı anlayabilme bilgeliğini bahşet.”
Adanmışlık ve ilahi takdir:
Bir niyetin gerçekleştirilmesi ile ilgili Alman şair ve filozof Goethe şöyle der: “Kişi kendini adayana kadar geri çekilme olasılığını içeren kararsızlık hüküm sürer. Bu her zaman verimsizliğe yol açar, girişimciliği ve yaratıcılığı olumsuz yönde etkiler. Temel bir gerçek vardır ki, bunun yadsınması sayısız düşünceyi ve harika planı öldürür; kişi kendini bir amaca adadığında, ilahi takdir de harekete geçer. Başka türlü asla oluşmayacak güçler ortaya çıkaran kişiye yardım eder. Kişinin verdiği karar sonucunda kendini destekleyen bir olaylar zinciri gerçekleşir; aklının ucundan bile geçmeyen her türlü beklenmedik olay ve yardımla karşılaşır. Yapabileceğiniz ya da yapabileceğinizi düşlediğiniz her şeye her şey için yola koyulabilirsiniz. Yüreklilik içinde dehayı, gücü ve tılsımı barındırır. Hemen başlayın.”

Reader Follow Recommendations

See All
Kişiliğin üç parçası: ebeveyn, yetişkin, çocuk
İnsanların Oynadığı Oyunlar kitabında Eric Berne kişiliğin üç parçasından söz eder: ebeveyn, yetişkin, çocuk. Sağlıklı bir kişilikte bu üç parçanın da dengeli bir karışımı olur. Kendisine eleştiriden ziyade övgüyle konuşan “besleyen bir ebeveyn” ; akıllı ve iyi düşünülmüş kararlar verebilen bir “bilge yetişkin” ; ve kolayca boş verip oyun oynayabilen, eğlence seven, yaratıcı bir “çocuk”. Bu üç seviyede birbirleriyle ilişki kurabilen dengeli iki insan bir araya geldiğinde sağlıklı bir ilişki oluşur.
Gerçek sorumluluk ve kurtarıcılık arasındaki fark:
Gerçek sorumluluk, bireyin kendi sorunlarını çözmede güçlü hissedebilme yetisini yansıtır. Ayrıca Adsız Alkolikler’in Huzur Duasını da içinde barındırır: “Tanrım, bana değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etme dinginliğini, değiştirebileceğim şeyleri değiştirme cesaretini ve ikisi arasındaki farkı anlayabilme bilgeliğini bahşet.” Kurtarıcı, hayatını değiştirme konusunda kendini genellikle çaresiz hissettiğinden, başkalarının sorunlarını üzerine alarak güce ulaşmaya çalışır. Dikkati ve odak noktasını kurtarıcının sorunlarından başkalarının sorunlarına çektiği için bu aynı zamanda manipülasyondur.
Reklam
Kendini Sevmek Bencillik Değildir.
Bencil olmak bir eksiklik ya da kıtlık hissiyle açığa çıkar; zaten çok azına sahip olunan bir şeyi kaybetmekten korkup vermek istememektir. İnsan kendini ne kadar severse, diğerlerine o kadar çok sevgi verebilir ve o kadar daha az bencil olur.
Sayfa 153Kitabı okudu
Sude

Sude

, Added the 2024 reading target.
2024 READING GOAL
2/20 books - %10 completed
2 books read
20 books
464 pages
0 reviews
3 quotes
Should read 1 book in 13 days.
184 syf.
10/10 puan verdi
Kurban Tuzağından Kurtulmak
Kurban Tuzağından KurtulmakDiane Zimberoff
8.8/10 · 903 reads
Kurban-Kurtarıcı-Zorba Üçgeni
Zorbanın dışarıdan görünen sert yüzünün altında bir kurban yatar. Kurtarıcının dışarıdan görünen “ben her şeyi hallederim” halinin altında da kurban yatar. Bu roller başkasının zayıflığından güç almak için yapılan teşebbüslerdir. Bütün bu sendromu anlamada en mühim nokta: Üçgendeki herkes başkalarının zayıflıklarından simbiyotik bir şekilde beslenir.
Kurtarıcı Olmak
Kurtarıcı, “yardım ediyormuş gibi görünen” ama aslında bağımlılık oluşturarak kişi ve olayları kontrol eden kişidir. Kurtarmaya son vermek bağımlılık yaratmaya son vermek anlamına gelecektir: “Fakir bir adama balık verirsen o gün için doyar; ona balık tutmayı öğretirsen ömür boyu doyar.” Genellikle kurtarıcı, ihtiyaç duyulmaya yoğun bir ihtiyaç duyan son derece bağımlı bir kişiliktir. Örneğin ailedeki anne kurtarıcıysa muhtemelen çocuğa gereğinden fazla korumacı davranır ve çocuğa bir şeyi kendi kendine yapmayı öğretmek yerine çocuk için onu yapmaya kendisi daha fazla vakit harcar. Kurtarıcı, üstüne yük alarak ve başkalarının ona ihtiyaç duymasıyla büyür ve gelişir.
Reklam
Kurtarıcı Olmak
Genelde şöyle olur: Önce birine acıyıp onun için bir şeyler yapmaya girişir. Sonra gönüllü olarak üstlendiği bu sorumluluk ona yük olmaya başlar. Yük giderek ağırlaşmaya başlayınca pişmanlığı, kızgınlığı da artar. Sonrasında kurtarıcıdan kurbana dönüşür. Bunu kendisine çok yük olduğu için kurtardığı kişiyi suçlayarak yapar. Bu şekilde kurtarıcılık yaptığı kişiyi zorba pozisyonuna sokarak kendi de kurban rolüne geçer.
Kurban kişiliğini anlama konusunda anahtar kelime “bahane”dir.
Eğer kurban kişiliğine sahipseniz her duruma uygun düşebilecek kamyon dolusu bahaneniz olduğunu görürsünüz. İşin aslı, başarısızlık için bahaneler üretme ve rasyonalize etmek için kullandığınız inanılmaz yaratıcılık ve hayal gücü başlı başına takdir gerektirir. Bahanelerin sebebi başarısız olmak istediğinize bilinçli olarak inanmamanızdır. Ama bilinçaltı seviyede başarısız olmaya programlandığınızdan ötürü, her başarısızlığı rasyonalize etmek için bahaneleri kullanmayı öğrenmişsinizdir. Böylelikle başarısızlıklarınızın gerçek sorumluluğunu almaya gerek kalmaz.
Eşbağımlılık
Dışarıdan görülen “yardımseverlerin” altında kurtarıcılar kendini kurban hisseder. Kendini kurban gibi hissetmemek için de başka bir kurbanı kurtarmaya çalışır. Kendilerinden biraz daha güçsüz, biraz daha yardıma muhtaç birini bulurlar. Eşbağımlılık işte bu şekilde gelişmeye başlar. Duygusal ihtiyaçlarını gidermek için her kişi/rol diğerine bağımlı hale gelir. Kurtarıcı kurbanın çaresiz kalmasına, kurban da kurtarıcının ona bakmasına bağımlıdır.
İç çatışmalar, eşlerin birbirleri arasındaki çatışmalara dönüşür.
Sayfa 84
Çiftlerde Tükenmişlik
Kişiyi en başta çeken şey ile mevcut gerilim arasında her zaman doğrudan bir ilişki bulunur. Bu şey iki kişiyi en başta birbirine çeken şey, yani kişinin çocukluktan kalma sorunlarını çözebilecek olmasının kabulü, sonunda onun aslında bu sorunları çözemeyeceği ya da çözmeyeceği hissedildiğinde, tükenmeye de yol açar. Örneğin güçlü ve enerji dolu olduğu için bir kadını çekici bulan adam, tükenmesini kadının kontrolcü ve histerik olmasına bağlıyordu. Cömert olduğu için adamı çekici bulduğunu söyleyen kadın ise, tükendiğinde adamın müsrifliğinden dem vuruyordu.
Sayfa 97
Logoterapi (varoluşçu psikoterapi dalı)
“Logoterapiyi geliştiren Victor Frankl, bu dalı “insan varoluşunun anlamına ve aynı zamanda insanların o anlam arayışına” odaklanan bir alan olarak tanımlar. (Frankl 1966, 153-154)” (Logos=Yunanca’da anlam demektir.) “Frankl logoterapiyi çiftlere uygulamamıştır. Bunun bir nedeni, anlam arayışını her bireyin tek başına tamamlaması gereken özel bir görev olarak görmesidir. Buna ek olarak, aşkı varoluşsal ikilemin çözümü olarak değil, kişilerin sayesinde kendi hayatlarındaki anlamı keşfedebilecekleri bir tecrübe olarak görmüştür.”
Sayfa 95
Reklam
İsrailli bir mizah yazarının yazdığı It was the Lark (Tarla Kuşuydu) oyunu Shakespeare’in Romeo ve Juliet’inde geçen olayların 20 yıl sonrasını kurgular. Talihsiz aşıklar bir şekilde kaderin elinden kurtulup Ortaçağ’da yuva kurmuştur. İkinci oyunun başında, epeyce kilo almış, saçları dökülmüş olan Romeo ile durmadan sızan Juliet, tekdüze bir apartmanda uyanırlar. Çok geçmeden, aşık oldukları gece öten kuşun bülbül mü yoksa tarla kuşu mu olduğuyla ilgili öfke ve hiddet dolu bir kavgaya tutuşurlar. “Kesinlikle bülbüldü.” der Juliet. Romeo da “tarla kuşu” diye bağırır ve ekler: “Her zaman böyleydin, sen yeter ki beni kışkırt, kavga et, alay et benle! Siyah mı? Beyaz! Bugün mü? Yarın! Tarla kuşu mu? Yok, kesinlikle değil…” “Seni ahmak, inatçının tekisin… İnatçısın! Bülbüldü işte!” diye sertçe çıkışır Juliet (Kisho 1974,36) Birbirlerine sırtlarını döndüklerinde, zamanı ve yatağı bir ölüm sessizliği sarar… Oyundaki mizah ve hüzün, tutkulu ve güzel sevgili imgemiz ile Romeo ve Juliet’in ilerleyen yıllarının sıradan evliliklerden farksız olması arasındaki zıtlıktan gelir. Oyun yazarı bize adeta aşkın ilelebet sürmesinin tek yolunun sevgililerin tutkunun zirvesindeyken ölmesi olduğunu söyler.
Sayfa 79
Aşk ile tükenmişlik arasında doğrudan bir ilişki vardır. Aşık olmak, tükenme sürecinin hem başlangıç aşaması hem de öncülüdür.
Sayfa 75
Çiftlerde tükenmişlik ekseninde gerek bireyler gerek çiftlerle yapılan çalışmalarda, şu soruları sormak gerekir: •Tanıştığınızda sizi eşinize ve eşinizi size çeken şey neydi? •Size göre ideal ilişki nasıl olmalıdır? Eşinize göre ideal ilişki nasıl olmalıdır? •Çocukken anne ve babanız size nasıl davranırdı? Birbirlerine nasıl davranırdı? • Annenizle eşiniz arasında bir benzerlik var mı? Babanızla eşiniz arasında bir benzerlik var mı? •Eşiniz anne ve babanızdan birinin zıt karakteri mi? •Kendiniz anne ve babanızdan birine benzer misiniz ya da onların zıddı mısınız? Bu sorular çiftlerin aşka dair imgelerini tanımlamalarını sağlayabilir.
Sayfa 51
Çocukluk travması ne kadar ağırsa, üstesinden gelme ihtiyacı da o kadar acil ve kişinin travmayı aşmak için adım attığı aşk o derece saplantılıdır.
Sayfa 48
Ingrid Bengis’in de ortaya koyduğu üzere “aşkta kalıcı olan tek şey ısrarla onu arayışımız” (Bengis 1972)
Sayfa 19