Umut Aydın

Umut Aydın
@DoveFromtheBox
Yet each man kills the thing he loves By each let this be heard, Some do it with a bitter look, Some with a flattering word, The coward does it with a kiss, The brave man with a sword! İnsanlar öldürür sevmeye görsün,
Sayfa 24 - Everest Yayınları
Umut Aydın okurunun profil resmi
“Korkaklar öldürür öpücüğüyle” kısmı İsa’yı öldürmeleri için yetkililere işaret veren Yahuda’nın bu işaretinin öpücük olmasına atıfta bulunuyor olabilir. Yahuda, İsa’yı bir öpücükle öldürür.
Reklam
Babil Kulesi
Başlangıçta dünyadaki bütün insanlar aynı dili konuşur, aynı sözleri kullanırlardı. Doğuya giderlerken Şinar bölgesinde bir ova bulup ortaya yerleştiler. Birbirlerine, "Gelin, tuğla yapıp iyice pişirelim" dediler. Taş yerine tuğla harç yerine zift kullandılar. Sonra, "Kendimize bir kent kuralım" dediler, "Göklere erişecek bir kule dikip ün salalım. Böylece yeryüzüne dağılmayız." Rab insanların yaptığı kentle kuleyi görmek için aşağıya indi. "Tek bir halk olup aynı dili konuşarak bunu yapmaya başladıklarına göre, düşündüklerini gerçekleştirecek, hiçbir engel tanımayacaklar" dedi, "Gelin, aşağı inip dillerini karıştıralım ki, birbirlerini anlamasınlar." Böylece rab onları yeryüzüne dağıtarak kentin yapımını durdurdu. Bu nedenle kente Babil* adı verildi. Çünkü rab bütün insanların dilini orada karıştırmış ve onları yeryüzünün dört bucağına dağıtmıştı. Babil*: İbranice "Kargaşa" sözcüğünü çağrıştırır.
Yaratılış 11; 1 -9.
Umut Aydın okurunun profil resmi
Sanskrit öğretiye göre insanlar en başta hiç ses çıkarmadan anlaşırlardı. O zamanlar yaptıkları şeyler azdı, seslerle anlaşma gereği duymuyorlardı. Birbirlerini o kadar iyi tanıyorlardı ki kendilerini dile getirerek açıklamak durumuna gelmiyorlardı. Fakat zaman geçtikçe insanlar birbirinden uzaklaştı, bu daha manevi bir uzaklaşmaydı ve bunun sonucunda birbirlerini anlamamaya başladılar. Anlayışın tekrar ortaya çıkması için farklı bir yöntem kullanmaya başladılar ve ağızlarından tek bir harfin sesini çıkararak anlaşmaya başladılar. İşe yarayan bu yöntemi bir süre bu şekilde kullandılar. Fakat anlaşmazlıklar ve birbirlerine kalben mesafe koyma hâli sürdü. Sonuçta tek harf ile çıkardıkları ses de eksik kalmaya başladı. Böylece anlaşmak için iki heceli bir ses çıkarmaya başladılar. Bu da bir süre yeterli geldi fakat anlaşmazlıklar arttı ve heceler kelimeye dönüştü. Sonra kelime yetersiz kaldı ve kelimeler kullanmaya başladılar, kelimeler cümleye dönüştü. Cümle de yetersiz kalınca cümleler kullanmaya başladılar, cümleler konuşmaya dönüştü. Bu şekilde dil oluştu ve bir süre sonra dil yetersiz kaldı, diller oluştu. Sanskrit dilinde kelimeler kimi zaman yüzlerce anlama gelir ve kelimelerin çokanlamlılığına sıkça rastlanır çünkü bu dilin temellendiği topluluğun anlayışına göre bir dilde ne kadar çok kelime, cümle harf varsa o dili kullanan toplum birbirine bir o kadar mesafelidir. Dilin zenginlik göstergesi olan yönü azlığıdır, çokluğu değil. Bu anlayış Babil Kulesi hikâyesi ile düşünmeyi sevdiğim bir anlayış. Belki de bu iki mit bir çeşit kültürel etkileşimin ürünüdür. Bununla beraber Sanskrit anlatıyı daha çok seviyorum. Dilin evrimsel süreçte gelişimini anlamak için kullandığım yorumlardan biri olabilir.
"Adem iyiyle kötüyü bilmekle bizlerden biri gibi oldu" dedi, "Artık yaşam ağacına uzanıp meyve almasına, yiyip ölümsüz olmasına izin verilmemeli." Böylece RAB Tanrı, yaratılmış olduğu toprağı işlemek üzere Adem'i Aden bahçesinden çıkardı. Onu kovdu.
Yaratılış 3: 22, 23 ve 24
Umut Aydın okurunun profil resmi
Tanrı Tevrat'ın bu bölümüne göre Adem'i cezalandırmaz, ona dair üstünlüğünü koruma amacı güder. Spinoza'nın antropomorfik dediği Tanrı'dır bu. Nitekim cezalandırması durumu da antropomorfik sayılabilir.

Reader Follow Recommendations

See All
Hedefe bakıyorum, onu bir anlamda kendime doğru çekiyorum. Becerebilirsem, diğer her şey gölgede kalır. Geriye sadece ben ve hedef kalır, sanki yakınlaşmışız gibi. Her nasılsa, okun hedefi ne şekilde vurması gerektiğini tam olarak biliyorum. Becerebilirsem, yayı salmadan önce okun doğru yerde durduğunu hissedebiliyorum.
Sayfa 136 - Pegasus Yayınları - Richard
Umut Aydın okurunun profil resmi
Drona Arjuna'ya ok ve yayı verdi, tahta kuşa ok atma sırası ona gelmişti. Ondan önce atış sırası elde eden tüm kardeşleri atış yapmaya kalmadan ok ve yayları Drona tarafından ellerinden alınmıştı. Drona favori öğrencisi Arjuna'ya ok ve yayı verdikten sonra Arjuna pozisyon alır. Drona ona "Ne görüyorsun Arjuna?" der. "Kuşun gözünü" yanıtı gelir. "Ağaçları, ormanı, yaprakların üzerindeki çiği görmüyor musun?" "Hayır, yalnızca Tahta Kuşun Gözünü görüyorum." Drona memnuniyetle gülümser, prensler derslerini almışlardır. Drona işaretini verir ve Arjuna'nın gevşettiği yaydan kendi yoluna giden ok Tahta Kuşun gözüne saplanır.