Okuması oldukça kolay bir kitap öncelikle.
Bu kitaptan esinlenerek algı doğamızı düşündüm.
Algılayabilmek için bize gerekli olan elektromanyetik dalgalar periyodik olarak dalgalanırlar. Size şöyle örnek vereyim bir elektromanyetik dalga uzayda(boşluk sandığımız kısımda) ışık hızıyla yol alırken o dalgaya eşlik eden elektrik ve manyetik alan sürekli yön değiştirir. Bu zıtlıkla olan bir yön değişimidir. Yani bir sağa bir sola gibi...
Biz insanlar da öyleyiz işte . Bir dayanılamayacak kadar ağır bir dayanılamayacak kadar hafif!
"Her şey ancak karşıtının varlığıyla kavramabilir" tezinin üzerine biraz düşündüm. Günümüzde keşfedilmiş 18 tane atomaltı parçacık bulunmakta. Bunların hepsinin karşıt patçacıkları da var elbette. Örneğin elektronun anti parçacığı pozitron ve elektronla pozitron bir araya geldiğinde saf enerji olan fotona dönüşüyorlar. Burada aklıma şu geldi. Madem her parçacığın bir anti parçacığı da var bu durumda Allah'ın da karşıtı mı olmalı yani? Sonra da şunu düşündüm evrendeki temel parçacıklardan fotonun anti parçacığı yine kendisi. Yani Allah'ın karşıtı yine kendisi olmalı. Çünkü Allah'ın var olmaktan ve zıttınının olmamasından başka çaresi yok. Halac-ı Mansur'un Ene'l Hak deyişinin içinde kalabilmek mümkün. Bütünün bir ğarçası olduğumuzu kabul etmekten başka çaremiz yok. Bizdiz evren bir eksik olurdu. Bu da imkansız çünkü "evrenler ne bir eksik ne de bir fazla onlar yalnızca olması gerektiği gibi " demek istiyorum.
Bu kitap varlığım süresince farkedebildiğim aynalardan bir tanesi oldu. Kişinin yaptığı tüm seyahatler kendi içine olmalıdır dedim bir kez daha. Kendimi toplumdakilerle kıyaslamaktan olumlu ya da olumsuz vazgeçmek zorunda olduğumu bir kez daha deneyimledim. Varoluş sürecinde kendin de dahil hiçbir şey ile rekabete girmemelisin. Kendini tanımaktan ve gerçeği kabul etmekten başka çaren yok. Kendini kandırmaktan , yalanlarla yaşamaktan, istemediğin işleri yapmaktan , "toplum ne der"i düşünmekten vazgeç. Sen bu evrende bir parçasın bunu kabul et. Sensiz evren bir eksik olurdu...