Her hayvanı severim. Biz onlara hayvan diyerek haksız bir ayrım yapıyoruz. Onlardan bizim hiçbir farkımız olmadığına inanırım. Onların da dilleri var. Hem onlar bizden daha erdemli gibi, çünkü onların ulusları yok. Bütün atlar at ulusu, bütün kediler kedi ulusu. Bizimse birçok ulusumuz var, onların bir dili var, bizimse birçok dillerimiz.
Hangi göğüs kafesinden fırlayıp da geldin bana?
Alev alev yanan dudaklarındaki bu tat da neyin nesi
Kokun kasvet dolduruyor ciğerlerime.
Gözlerin derinliği bataklıktan farksız
Tutma ellerimi donuyor yüreğim...
TELGRAFHANE
Uyumayacaksın
Memleketinin hali
Seni seslerle uyandıracak
Oturup yazacaksın
Çünkü sen artık o sen değilsin
Sen şimdi ıssız bir telgrafhane gibisin
Durmadan sesler alacak
Sesler vereceksin
Uyuyamayacaksın
Düzelmeden memleketin hali
Düzelmeden dünyanın hali
Gözüne uyku giremez ki...
Uyumayacaksın
Bir sis çanı gibi gecenin içinde
Ta gün ışıyıncaya kadar
Vakur metin sade
Çalacaksın.
1952
Gelin,herkesi eşit yapalım. Aklın yarattığı her şeyi, insan eliyle üretilmiş her şeyi eşit paylaşalım. Birbirimizi korkunun, kıskançlığın kölesi; hırsın, aptallığın tutsağı yapmayalım.
#MaksimGorki
#işçibayramı
Bugün değil her gün bizim günümüz
Dünyayı rengarenk yapar, süsleriz
Kimisi fırçamızı kırar
Kimisi bize çiçek sunar
Yine de güçlüyüz, yine de güçlüyüz
#arzuaytan
Neden susuyorsun Luce?
Nasıl anlatsam
Bil (mi) yorum...
Neyi?
Kıymetli inci tanemi
Denize attığımı.
Hiçsizlik yolunda bulduğum
Kay (bo) lan dervişliğimi.
#arzuaytan
Güç bela unuttum onu;
Sakince sessizce yasımı tuttum.
Göğün altında yok saydım.
Esen rüzgarın kokusuyla titremedim.
Sonrası mı unuttum derken bile hatırlarım onu...
#arzuaytan
Hangi göğüs kafesinden fırlayıp da geldin bana?
Alev alev yanan dudaklarındaki bu tat da neyin nesi
Kokun kasvet dolduruyor ciğerlerime.
Gözlerin derinliği bataklıktan farksız
Tutma ellerimi donuyor yüreğim...
#arzuaytan
Polyannacılık
Her gece bin bir parçaya bölünen, sabahında toplanan insanlar vardır.
Balkonlardan süzülen o acı dumanlar, gökyüzüne bakınca derin nefesler alanlar... yavaş yavaş el ayak çekip lambalarını söndürünce, her bir çatının altındaki cesetlerden kanlar sızar. Kimisi yorgan altında acı acı inilder, kimisi yorganla savaşır. En naif olanları ise gözyaşlarını yastığıyla buluşturur.
Sessizliğin derin sesinde acı çekenler, acılarının sahiplerine yahut sebeplerine avazı çıktığı kadar için için bağırır.
Sonrasını bilirsiniz, gün doğumuyla hep aynı telaşlar baş gösterir. Yatağından kalkanlar maskesini yüzüne geçirip dünya adlı bu sirke dahil olur. Bu polyannacılık beden fonksiyonları durunca sona erer. Fakat unutmayalım!
Ruhumuz o anda koca bir kahkaha patlatır.
Eğer bir Tanrı varsa ve insanları görüyorsa bu kadar budala sürüsünü ben mi yarattım diye kahkaha atıyor olabilir.
Hayat beladan başka bir şey değildir. İnsanlar belanın ta kendisidir!
Dünyayı bir oda olarak varsayalım. Dışına çıkıp penceresinden bakalım. Hepimiz yok olmaya mahkumuz ve hiçiz... peki bu vahşet neden? Doğamız gereki vahşiyiz kana susamış caniyiz ama bu kadarı yeter!
Mavi gökyüzü altında karanlıkta Yaşar olduk. Cebimize kağıt parçaları girdi, kibirle dolduk. Vücudunu sergileyene alkış tuttuk, sanatını yapana yüz çevirir olduk. Bilimi geride tutup, cahilliğe ilerler olduk. İnsanların birbirini katletmesini seyreder olduk. Toplu katliamlara savaş denildi, topla tüfekle gidildi gururla dolduk. Ormanlarımız yok edildi oksijensiz kaldık, yerine dikilen taş yığınlarına sevinir olduk. Her gün sayısız kadın öldü unutur olduk. Hayvanlara uçkur çözüldü göz yumar olduk. Çoçukların oyuncak bebekleri ellerinden alınıp, karınlarına çoçuk konuldu susar olduk...
Ah biz her şeyi olduk insan olamadık.😔