Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.37.31
Elif ceylan
Elif ceylan
@Elifmisali
Öğretmen
53 okur puanı
Haziran 2021 tarihinde katıldı
Okuma Hedefleri
Öldürdüğü kişinin kardeşi olduğunu öğrendiği andan beri Virata'nın aklındaki şey aslında yaptığın kötülük kendinedir düşüncesi, bu yüzden günahtan kaçınmaya çalışan kişinin öyküsünü birey aile ve toplumsal yönden anlatıyor. Çok güzel bi kitaptı kesinlikle tavsiye ederim
Osmanlı devletinde özgürce yaşayabilen hatta kendi dillerini konuşabilen azınlıklar, kurtuluş savaşında bulunduğu devlete ihanet ettiği için türklerde de milliyetçilik duygusunun ön plana çıkmasına sebep olmuştur. Cumhuriyet döneminden sonra dünyada yayılan milliyetçi, uluscu anlayış Türkiye'de de hakim olmuş ve azınlık haklarına da dikkat edilmiştir. Nitekim Avrupa kendi azınlığınz Türkiye'nin verdiği kadar hak vermese de Türkiye için çifte standart uygulayıp azınlıkları iç sorun haline getirmek istemiş, istemeye devam edecektir.
Huzurlu bi vatan istiyorsak hiç bir ülke ya da düşüncenin idealin piyonu olmamamız, parçayı değil bütünü görmemiz gerekir.
Tiyatro türünde olan eser, bu vatan uğruna insanların ailesinden, sevdiğinden hatta kendinden dahi geçeceğini gösteren bir yapıt olmuş, aşkı abartmadan ama yaşıyormuşcasına hissettiğim güzel bir kitaptı.
Okur Takip Önerileri
Kitap kısa kısa 5 farklı hikayeden oluşuyor.
Ay ışığı sokağı, Leporella, Nişan, Leman gölü kıyısındaki olay, Avare.
Geçmiş insanın sırtına yüklenmiş sıkıntılar yığını olabiliyor bazen. İnsan elbette seçimleri doğrultusunda yaşar ama hayat gittiğimiz bu yolda karar organının sadece biz olmadığını gösteriyor. İyi bir mahalle seçtiğinizi düşünürsünüz ama zaman size tercihinizi sonucunu tokat vurarak gösterebilir ya da iyi bir eş tercih ettiğinizi düşünürsünüz ama hayatınızın odak noktasındaki eş size hayatı zindan edebilir.
Dile söylemek kolay olsa da karşımızda ki insanlara kötü deyip geçivermek tembel insan işidir. Kimse doğuştan kötü değildir, yürüdüğü yolda ona eşlik eden kötü insanlar, ya da eşlik edemeyen iyiler onu kötülüğe sevk etmiş olabilir.
Ay ışığı sokağında ki kadının yaşantısına ve bu olayın gerçek hayatta, bizim toplumumuzda sıkça rastlanmasına çok üzülüyorum.
Mutlu olmak için geldiğimiz dünyada kimsenin kimseyi üzmeye hakkı yok. Önce saygı sonra sevgi....
DOĞRU HESAPLIYORSUNUZ, YANLIŞ DÜŞÜNÜYORSUNUZ...
Dücane cündioğlu okurken lezzet aldığım yazarlardandır. Olaylara bakış açısı kelimelerin kökenine inip bir de böyle bakın deyip var olan tabuları yıkmaya çalışması okurken ayrıyeten keyif veriyor. Nitekim düşünce düşlenir adlı kitabında da başlık başlık birbiriyle alakalı farklı konuları ele almış ve kesinlikle tavsiye edeceğim kitaplar arasındadır.
Polisiye ile aram çok iyi olmasa da çok beğendiğim sonuna kadar beni şaşırtan ve heyacanlandıran okumaktan keyif aldığım bir kitaptı herkese tavsiye ederim
●Kitabımız 1932'de yazılmış 26 yüzyılın Londra'sından bahsetmektedir. Bence ütopyanın da ötesine geçip geleceğin tasarı kitabı, ufku aydınlatan kitap diyebiliriz. Tabi bu anlatacaklarım çok da olumlu şeyler olacak demek değildir.
●Kitabımızda bahsedilen bilimin son noktaya geldiği insanların sözde özgürleştiği bir ortam elde edilmek
Kahramanımız Hacı Murat kafkasya'da Çeçen köyünde dünyaya gelir bölgenin hükümranlığını elinde bulunduran Han ailesi ile iletişimleri iyidir Hatta Hacı Murat'ın annesi Hani ailesine çocuklarına süt annesidir Hacı Murat da Aileden biri gibi olur ve rahat bir hayat sürer.
Rusların kafkasları saldırmasıyla hamzat ve Arkadaşları gazavatı
Kahramanımız Ludwig yoksul bi aileden gelmiş fakat bunun onu üzdüğünde kalmayıp çalışıp çabalıyor bazen azim bazen hırsla ve çok çalışkan bir mühendis olup işe başlıyor, iş yerinde de kendini daima gösteren Ludwig patronunun ondan habersiz yaptığı her testi geçiyor ve 10 kişi arasından patronu ona asistanı olmasını teklif ediyor. Ludwig başta
Uzun soluklu bir okuyuşla başlayıp kahramanımız olan Kenan beye sinirden devam etmekte zorlandığım bir kitap olmuştur ama okumaktan daha zor olan şey hayatın içinde böyle insanların var olması belki babamız belki erkek kardeşimiz ya da eşimiz... Okumaktan daha zor olanı yaşamak ya da Kenan gibiler yüzünden yaşayamamak...
Kenan bey sözde devrimci
Cumhuriyet Tarihinin ilk kadın gazetecisi olan Suat... Çalışkan, cesur, kendini geliştirmiş, kafa yapısı geniş, düşüncelerini açıkça ifade eden kalemi güzel Suat Derviş'in heyecanla geçen yaşamını ele alan biyografik bir eser.
Kitapta o dönemde yaşayan Nazım Hikmet, Mehmet Rauf gibi yazar ve şairlerin de hayatından kesitler sunuluyor.
Kalemi güzel Suat gazete ve dergilerde yazmaya başlar, aynı zamanda da roman yazmaya başlayan Suat Derviş'in ülkede olduğu kadar başka ülkedede eserleri ve yazıları ile ses getirmiş tanınmış ve sevilmiştir.
Suat Derviş dört kez evlilik yapmış en son Komünist Partisi önde gelen isimlerinden Reşat Fuat Baraner ile aşkı bulmuştur. Bu dönemde eşinin siyasi görüşü neticesinde kendide zor donemler geçirmiştir fakat bu eşine olan aşkını bitirmemiştir.
Kitapta konusu geçen bir diğer olay ise Atatürk ''ün Derviş ile görüşmede neler konuşacağı idi fakat görüşmeye gidecegi gün ölüm haberini alması ise merak uyandırıyor.
Osman Balcıgil'in kalemini bir biyografi ile tanımak keyif verici idi diğer eserlerindede aynı samimiyet yalınlığı bulacağıma eminim. Yazar sayesinde Suat Dervişi de tanıma fırsatımız oldu, okuması güzel kitaplardandı
Sizlere de tavsiye edeceğim bir eser...
Fransız kraliçesi Madame de Prie günün birinde gözden düşer ve kral tarafından Normandiya'ya sürülür. İktidar sahibi ve ilgi odağı olduğu hareketli ve eğlenceli Paris günlerinden sonra ne kadar süreceği belli olmayan kendisi ile baş başa kalacağı bir sürgün dönemi beklemektedir onu. Hem kendini hem çevresindekileri sürekli kaldırma eğilimindeki bu sığ ve kibirli kadın malikanesinde gösterişli eğlenceler düzenleyerek Paris'teki hayatını yeniden canlandırmaya çalışmaktadır. Giderek mantıklı düşünme yetisini bütünüyle yitiren Madame de prie yeniden bütün dikkatleri üzerinde çekilip bilmek için inanılmaz bir plan yapar onlara 7 Ekim günü öleceği ile söyler. Eski ihtişamını kaybeden Prie'nin son isteği insanların aklında esrarengiz şekilde kalmasıdır. Son olarak aşığını çağırtır, onu birisine tavsiye edeceğini söyler buna çok sevinen aşığı hemen tavsiye edeceği kişiye gitmek olur ondan da beklediği vefayı görmeyen kadın 7 ekim sabahı iksiri içer vefat eder nitekim beklediği gibi olmayacak ölüm haberi insanlarda kısa şaşkınlık yararsa da sihirbazın yaptığı ilginç gösteriler onu kısa sürede unutturacaktır.
Zweig'ın ders niteliğindeki bu kitabı bize seçkin bir burjuvanın her şeyi elde etme yetisinin getirdiği dezavantajla hayattan tad alamamasını, duygulardan bile yoksun hale geldiği zamanlarda, sıradan bir pazar günü at yarışında vakit geçirirken hoşlandığı kadının kocasının biletini oyun oynayıp eğleneyim derken çalmasından bahseder. Bileti çalar ama bir taraftan da kendini kirlenmiş hisseder çocukluğunda ona böyle öğretilmemiştir,diğer taraftan da biletin sonucunu merak eden kahramanımız biletin kazandığını öğrenince kazandığı paradan kurtulmak için kazanamayacak bir ata tekrar oynar fakat o da kazanır, ve farkeder ki uzun süre hiç bu kadar haz almamıştır kazandığı para değil ama beklemek, şans, oyun onu cezbeder. Tekrar oynamak ister haz almak için fakat güm sonuna gelindiğini öğrenir. Haz aşmıştır ama cebinde ona ait olmayan çalıntı para bulunmaktadır,sıradaki iş bu paradan kurtulmaktır. Lunaparka giden kahramanımız tanıdığı kişiler de vasıtasıyla cebindeki paradan da kurtulmak için bi şekilde para verir baloncudan balonlarını alır, faytoncuya fazla para verir ve bu onu mutlu eder derken kahramanımız verme hazzını tadmıştır. Bu onu mutlu eder ve kendini keşfeder, öykeki kendine ait olan paradan bile vermeye başlar, insan verdikçe insan olabilmeyi hisseder çünkü başkasını mutlu eden kendi de mutlu olacaktır. Güzel bir kitaptı
Alamut kalesi, Hasan Sabbah'ın haşhaşi kullanarak insanlara bu dünyada cenneti vadederek onları kullanmasını anlatan muhteşem bir kitap.
Başta yok artık bu kadarına da akıllı olan inanmaz derken kitabı okudukça derine daldıkça siz de bu yolda sürükleniyorsunuz. Kesinlikle tavsiye ettiğim kitaplar arasında yer alır
Salome, Dr Breure mektup yazar ve buluşmamız ve çok önemli konu hakkında konuşmamız gerekir der. Ertesi gün buluşan çiftin konusu '' Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işlenceyi uzatır '' diyen Nietzsche'dir. Tamamen hayatla bağını koparmış olan Nietzsche'yi tedavi etmesini ister Salome ve Dr. Breure'yi ikna eder. Başlangıçta Nietzsche'yi tedavi etmek için uğraşan Dr. zamanla Nietzsche'nin hastası olduğunu farkeder. Karşılıklı birbirine yardım ederler. Çünkü Dr. Breure'da hayatında sorguladığı acabaları, kararsızlıklar vardır. Özgür bir şekilde hayatını yaşamak istiyorum bu yüzden eşini ve çocuklarını bırakmayı, ülkeyi terk etmeyi düşünmektedir. Nietzsche'nin de desteği ile ülkeyi terk eder özgür insan olur ama fazla geçmeden bi kaç gün içinde eşini ve çocuklarını özler aslında var olan hayatının onun özgürlüğü ve mutluluğu olduğunu farkeder geri dönmek ister fakat eşini terk ederken eşi ona bir daha geri dönmeyeceğini söylemişti buna üzüldüğü anda tanıdık bir sesin ona seslendiği işitir sağa sola dönüp ararken birden hipnozdan uyanmıştır. Aslında yaşananlar onun hipnozdayken transa geçmesi haliymiş neyse ki çok sevdiği eşi Mathilde ve çocuklarını terk etmemiş ve onların kıymetini daha da iyi anlamış halde yaşamaya devam eder.
Nietzsche ise Dr Breure'a yardım ederken aslında kendine yardım etmiş ve hayatın önemli olduğunu o da anlamıştır ve intihar etmekten vazgeçer.
Roman saplantı haline getirdiğimiz kişilerin ve şeylerin aslında hayatımızda var olan şeylerden ortaya çıktığını gözler önüne seriyor, güzel bir romandı
Kahramanımız olan kadını sadece uzun bir mektubun sahibi olarak tanıyoruz. Hayatı boyunca tek sevdiği erkek olan R. 'ye yazdığı mektupta bile gönderen olarak adını yazmamıştır. Kendisini erkeğe mektubunda ' ' Sana, beni asla tanımamış olan sana' ' diye seslenir. Genç kız çok sevdiği erkeği her akşam beklemektedir kendisini tanımasını onun da sevmesini istemektedir fakat sevdiği erkek delice olan aşkını görmez.Kızı bir gün farkeder hatta bir kaç gece birlikte olurlar ve bu bi kaç gecelik ilişkiden çocukları dahi olur fakat R. için delice seven bu kadın da herkes gibi birisidir farkına dahi varmaz bu denli sevildiğini.
Kadın kısa beraberliklerinde ona yıllardır aşık olduğunu hiç söylemez. Söylediği takdirde, erkeğe paylaşılmamış bir derin duygudan ötürü sorumluluk yükleyeceğinden korkar. Çocuğu olduğunu da bu sebepten söyleyememiştir. Delice sevene göre aşk, R. tarafından bu boyutta anlaşılabileceği takdirde bir karşılıklı aşk olabilecektir. Olmayacaksa da kadın büyük tutkusunu hep bilinmeyen olarak tek başına yaşamaya razıdır.
Kitap çok kısa gibi görünse de olaylara hep realist bakan ben, günlük hayatta biri anlatsa tepkim çok farklı olabilecekken, bilinmeyen kadını anladım hatta bu kadar tutkulu sevebildiği için ona imrendim bile diyebilirim.
Bilinmeyen Bir Kadının MektubuStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2022226bin okunma
Kahramanımız Martin Eden yazma tutkusunu farkedince hiç kuşkusuz boş bulduğu her vakit yazmaya başlamıştır,yazmaya devam etse de var olan tutkusu henüz keşfedilmemiş hatta etrafındaki insanlar da ona olan inancını kaybedip vazgeçmesini, başka iş bulmasını istemiştir. İnsanlar onu vazgeçirmeye çalışsa da Martin yoksulluğuna rağmen rehinciden
Nar ağacı, roman kahramanının dedesi Setterhan ve Zehra'nın tanışma hikayesini, yaşadığı yerleri merak edip onların yaşadığı yere Batum, Tiflis,Tebriz ve İstanbul, Trabzon arasında fotoğrafların içine girerek zamanda yolculuk etmesiyle başlar.
Roman kahramanlarımızdan İsmail 18'ini yeni doldurmuş yazmaktan hoşlanan yağız delikanlıdır. Balkan seferberliği ilan edilince vatan uğruna hayallerinden geleceğinden geçen İsmail... Hele Zehra'ya yazdığın ama göndermediğin o mektuplar.... Sen buralarda olmasan da biz de senin acını içimizde hissettik.
Azam, yüzü kadar gönlü güzel Azam kendini ahlakıyla herkese sevdiren Azam her ne kadar Zehra ile İsmail'in kavuşmasına sebep olsan da gidişine en çok ben üzüldüm yarım kaldı bir yanımız taki senin canını verecek kadar Piruzu sevmene en sevdiklerine bile dil durup kararından dönmeme cesaretini görene kadar...
Peki ya Sofya canından çok Setterhan'ı sevmene rağmen insanların seni sevdiği için beraber olmak istemen. Yarım kalsa da hikayen seni de tanımak güzeldi.
Büyük hanım ve Hacıbey vefakarlıkları, torunları Zehra ve İsmail'i gözünden sakınmaları, annesinin babasının yerine kimse tutmaz iddiasını çürüten insanlar..
Romanın en güzel yanı halıcıların piri Setterhan çaycıların şahı Mirzahan'ın beyzadesi Setterhan'la güzeller güzeli, resim sevdalısı Zehra'nın sevdası, aşkı. Kader başından beri onları biraraya getirmek için tek tek örmüş taşlarını. Setterhan ve Zehra'nın aşkını şu güzel dizelerle bitirelim.
Sen öyle çağırmadan ben böyle gelmezdim.
Ben böyle çağırmasam sen öyle gelmezdin
Yalın anlatımıyla bir nefeste okuyacağınız kitaplardan biri, her ne kadar basit olay örgüsü olsa da hayatın bir yapbozdan meydana geldiğini birbirimizin hayatını tamamlamak için varolduğumuzu anlatıyor, zaman zaman sorular sorup ben olsaydım affeder miyim dedirten olay örgüsü olsa da bazen hayata karşı inat etmek yerine bizim mutluluğumuz için başka yolların da olduğunu görmemizi sağlayan bir kitap
Mutlaka okumalıyımlardan
Nasıl bir kitapsa her cümlenin altını çizmek istiyorum var olanı bu kadar güzel anlatabilmek ;ihsan hocama saygılarımı sunuyorum bu güzel sözler için
