Bazen kendimden çok fazla şey beklerken buluyorum kendimi. Sen de yapıyorsun bunu biliyorum. Oysa kendin dahil kimsenin senden ne beklediği değil mühim olan. Bence mühim olan ne kadar hissederek yaşadığın, yeryüzündeki bu sınırlı zamanının ne kadar tadını çıkarabildiğin. Hayatımız bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçerken, başarılarımızın peş peşe eklendiği bir slayt gösterisi izleyeceğimizi hiç sanmıyorum. Öldükten sonra kimse bizi işe almayacak sonuçta, yanlış mı düşünüyorum? Hayatımızı, gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bilmediğimiz idealler peşinde tüketmeyi değil, yaşamayı savunuyorum. Büyük hayallerle çok zaman kaybettik, artık basit şeylerin zamanıdır Osman.
Zaman meselesi ne acayip. Aynaya baktığımda beni üzen zaman, ektiğim bir fidana bakıp büyüdüğünü gördüğümde mutlu ediyor. Zamanla her şey geçiyor da, bu geçicilik de insanı dünyaya yabancılaştırıyor. Zamanın ne bok karıştıracağı gerçekten hiç belli olmuyor Osman.
Aslında kalbim biraz kırık. İşler bu hale gelmeyebilirdi. Hani duvardan kaldırdığın çerçevenin izi, orayı yeniden boyayana kadar öylece kalır ya... Bilmiyorum, belki de artık badana zamanı gelmiştir Osman.
Artık ne mutlu ne de mutsuzum.
Her şey geçip gidiyor.
Bu zamana kadar yaşadığım, soğuk bir cehennemi andıran sözde “insan” dünyasında tek gerçek şey bu.
Her şey geçip gidiyor. 
Ve ben onu bu kadar düşündüğüme göre, tüm duygularımı olmasa bile, kalbimden geçenlerin birazını anlamış olmalı. Aman! Böyle korkacağımı yapayım, olsun bitsin.
Kadınlar, bir karar verene kadar acınası bir tereddüt içinde kalırlar, boşa koyarlar dolmaz, doluya koyarlar almaz ama bir şeyi kafalarına koydular mı, erkeklerin aksine sağa sola bakmaz, sadece önlerine bakarak dörtnala koşarlar