Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Ehli Hadis

Ehli Hadis
@Eltimur
29 okur puanı
Aralık 2019 tarihinde katıldı
*VUKÛ BULMAMIŞ ŞEYLER HAKKINDA SORMA* İmâm ed-Dârimî rahmetullâhi aleyh Sünen’inde der ki: Bize Müslim b. İbrâhîm haber verdi ve dedi ki: Bize Hammâd b. Yezîd el-Mankarî tahdîs etti ve dedi ki: Bana babam tahdîs etti ve dedi ki: *Bir gün İbnu Umer’e biri geldi ve ona, ne olduğunu bilmediğim bir şey sordu. İbnu Umer ona dedi ki: Vukû bulmamış şeyler hakkında sorma! Ben, [babam] Umer ibnu’l-Hattâb’ın -rıdvânullâhi aleyh- vukû bulmamış mes’eleler hakkında soru soranları la’netlediğini işittim.* Sünen’in muhakkiki bu eserin isnâdının ceyyid olduğunu söylemiştir.
Reklam
Rasûlullah sallallâhu aleyhi ve sellem erkeklere gösterip öğrettiği gibi başta eşlerine ve diğer kadınlara da namazı gösterdi/öğretti ve onlar da onun öğrettiği namazı bize aktarıp rivâyet ettiler. *Ey kadının rükûsu, secdesi farklıdır diyen, sözün doğru ise bize peygamberimizden tek bir cümle getir.*
*NAMAZDA KADININ RUKÛSU ERKEĞİN RUKÛSU GİBİ OLMALIDIR* Namazda rükû için beli tam olarak eğmek, eller ile dizleri kavramak, baş ile sırtı aynı hizada tutmak hususunda *erkek ile kadın arasında hiçbir farklılık yoktur.* *“Kadın rükûya tam olarak eğilmez”* diye bir hüküm ne Kur’ân’da, ne sünnette ne de sahâbe kelâmında vardır. Selef’ten bazılarından sadece, tesettürüne bir halel gelmemesi için kadının namazda erkeğe göre daha derli toplu durması tavsiyesi rivâyet edilmiştir. Bundan yola çıkarak “kadın rükûda tam eğilmez” demek bâtıl bir görüştür. Annelerimize, kız kardeşlerimize, eşlerimize öğretelim. Namazda rükûya tam olarak eğilsinler, elleri ile dizlerini kavrasınlar, sırtlarını düzlesinler, başlarını sırtları ile aynı hizâda tutsunlar. Soranlara peygamberimiz hanımlarına da erkeklere de böyle öğretti, desinler. *Aksini iddia edenden ve “Hayır! Kadınlara azcık eğilir” diyenden delîl istesinler.*

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
*SÜNNET ÜZERE İSEN NE MUTLU SANA!* Mu’temir b. Suleymân dedi ki: Üzgün bir şekilde babamın yanına geldim. Dedi ki: Ne oldu sana böyle? Dedim ki: Arkadaşım öldü. Dedi ki: Sünnet üzere mi öldü? Dedim ki: Evet. Dedi ki: Onun hakkında korkma! *_el-Lâlekâî_* (No: 61) Ne büyük bir kerâmettir sünnet üzere yaşamak, sünnet üzere ölmek! Ne büyük zillet ve rezâlettir bid’at ve dalâlet üzere yaşamak, bid’at ve dalâlet üzere ölmek! Sünnet üzere olmaktan murâd edilen öncelikle akîdede sonra amelde ve ahlâkda sünnet üzere olmaktır. — Sahâbeye sövüp buğzeden bir Râfızî değilsen… — Allah’ın sıfatları te’vîl adı altında ta’tîl ve inkâr eden bir Cehmî değilsen… — Kaderi inkâr eden ve kişi kendi fiilinin yaratıcısıdır diyen bir Kaderî/Mu’tezîlî değilsen… — Namaz kılmayan, zekât vermeyen, oruç tutmayan ile peygamber arasında îmân açısından bir fark yoktur diyen bir Mürciî değilsen… — Zındıklığı dîn edinmiş bir tasavvufçu değilsen… — İmamımızın görüşüne aykırı âyeti te’vîl ederiz, hadîsi sahîh kabûl etmeyiz diyen fanatik bir mezhepçi değilsen… Ne mutlu sana!
Yüce Allah şöyle hükmetti: قُلْ De ki اِنَّ الْمَوْتَ الَّذ۪ي تَفِرُّونَ مِنْهُ. “Kendisinden kaçıp durduğunuz ÖLÜM فَاِنَّهُ مُلَاق۪يكُمْ sonunda mutlaka o, sizi bulucudur; ثُمَّ تُرَدُّونَ اِلٰى عَالِمِ الْغَيْبِ وَالشَّهَادَةِ sonra gizli olanı da görüneni de hakkıyla bilene (Allah'a) döndürüleceksiniz; فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ تَعْمَلُونَ۟ artık O, size yapmakta olduklarınızı haber verecektir.” Cuma, 8.
Reklam
*İlimlerin en fazîletlisi;* Kur'ân tefsîrinde, hadîslerin taşıdığı manalarda ve sahâbe, tâbiin ve tebe-i tâbiin ile daha önce isimlerini zikrettiğim kendilerine ittibâ edilen meşhûr İslâm imâmlarının dönemi son buluncaya kadar helâl ve harâm hakkında onlardan rivâyet edilen sözlerdedir. Bu husûsta onlardan (yani, seleften) rivâyet edilen sözleri _-anlayarak, aklederek ve fıkhederek-_ zabtetmek ilmin en üstünüdür. Seleften sonra gelenlerin _-selefin kelâmını açıklama dışında-_ yaptıkları geniş açıklamaların pek çoğunda herhangi bir hayır da yoktur. Selefin kelâmına muhâlif olan sözlerin çoğu ise, ya bâtıldır ya da faydasızdır. Selefin kelâmında ziyâdesiyle yeterli olacak ilim vardır. Onlardan sonra gelenlerin sözlerinde hak olan ne varsa, mutlaka o hak en vecîz lafızlarla ve en kısa ibârelerle selefin kelâmında mevcûttur. Anlayıp teemmül eden kimseler için, onlardan sonra gelenlerin sözlerinde bâtıl olan ne varsa, mutlaka o bâtılın bâtıl olduğunu açıklayan sözler selefin kelâmında mevcûttur. Onlardan sonra gelenlerin ulaşamayacağı ve vâkıf olamayacağı eşsiz manalar ve dakîk esaslar yine selefin kelâmında mevcûttur. O halde kim ilmi selefin kelâmından almazsa, hayrın tümünü kaçırmış ve onlardan sonra gelen gelenlere tâbi olarak pek çok bâtıla düşmüş olur. 📓 _Fadlu 'İlmi's- Selefi 'alâ 'İlmi'l-Halef_
Nebî ﷺ şöyle buyurdu: *"Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh* sözünü söylemeyi arttırın. Zira bu söz cennet hazînelerinden bir hazînedir". [Buhârî, 6384] Bu kelime, Yüce Allah'tan yardım alma kelimesidir. Herhangi bir ihtiyacınız için bilinçli bir surette ve Allah'tan bir çıkış bekleyerek *ayakta, otururken, yatarken,
Ebû Tâlib [el-Mişkânî] dedi ki: Ahmed [fıtır sadakası hakkında] bana dedi ki: *“[Fıtırın] kıymeti [para olarak] verilemez.”* Ona denildi ki: Bir topluluk Ömer b. Abdulazîz’in [fıtır sadakasını para olarak] kıymetinden aldığını söylüyorlar. Bunun üzerine Ahmed dedi ki: *“Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözünü terk ediyor, fülan şöyle
‘Alî ibnu Ebî Tâlib radıyallâhu anhu’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: *_«Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olur. Buğzettiğine de ölçülü buğzet, belki bir gün dostun olur.»_* Şeyh el-Usaymî der ki: Buhârî bunu, _el-Edebu’l-Mufred_’de rivâyet etmiştir. Bir çok tarîkten gelmiş ve onlarla ‘Alî radıyallâhu anhu’dan sahîh olarak sâbit olmuştur. Merfû olarak da rivâyet olunmuştur ancak sâbit değildir.
📝 *Namaz kılarken nereye bakılır?* Namaz kılan kişinin; ▪️Kıyâm hâlinde secde ettiği yere ▪️Rükû hâlinde secde ettiği yere ▪️Secde hâlinde gözlerinin tam karşısındaki yere ▪️İki secde arasında sağ işâret parmağına ▪️Teşehhüd oturuşunda sağ işâret parmağına bakması müstehaptır.
Reklam
*Gelecek her şey yakındır,* *Yeryüzünün her canlıdan bir nasibi vardır.* Arap atasözü Yıllar gelir, yıllar geçer, günler gelir, günler geçer, aylar gelir, aylar geçer. Saatler ve dakikalar birbirini kovalamaya devam eder. Öyleyse ölüm yakın, kabir yakın... Hesap, mizan, sırat hepsi yakın... Geleceği kesin olan bir şey uzak değildir.
Ali radıyallâhu anhu'ya dünyâ hakkında soruldu. Bunun üzerine dedi ki: *"Dünyâ; aldatır, zarar verir, sonra gelip geçer."* [Edebu'd-Dünyâ ve'd-Dîn, el-Mâverdî s:291]
İbn Abbâs der ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir vaaz dolayısıyla hutbe vermek için aramızda ayağa kalktı ve: *“Ey insanlar! Hiç şüphe yok ki siz Allah'a yalınayak, çıplak, sünnetsiz olarak haşredileceksiniz. “İIk yaratmaya nasıl başladıksa, üzerimize vaad olarak onu öylece iade edeceğiz. Biz va’dimizi yaparız.” (Enbiyâ Sûresi, 104)* Müslim
*İtikâf nedir, nasıl yapılır?* *Akıl sağlığı yerinde ve mümeyyiz bir Müslümanın beş vakit namaz kılınan bir mescitte ibadet/Allah’a yakınlık elde etme niyetiyle bir süre durması* demektir. İtikâfa giren kimse, camide yer, içer, uyur ve ihtiyacı olan şeyleri mümkün olduğu takdirde camide tedarik eder. Tuvalete gitmek, abdest almak ve gerekli olduğunda gusletmek gibi tabiî ihtiyaçları için ise camiden dışarı çıkabilir. Âişe radıyallahu anhâ dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem *ramazanın son on gününde i‘tikâfa girerdi.* O bu âdetine vefatına kadar devam etmiştir. Sonra onun ardından hanımları i‘tikâfa girmiştir” (Buhârî, “İʿtikâf”, 1; Müslim, “İʿtikâf”, 5)
İmâm İshâk b. Mansûr el-Kevsec dedi ki: [Ahmed b. Hanbel’e] dedim ki: İ’tikâf her mescidde olur mu? *Dedi ki: İçinde namazın ikâme edildiği her mescidde olur.* _Mesâil_ (714) * * * İmâm Ebû Dâvûd dedi ki: [Ahmed b. Hanbel’e] dedim ki: Her mescidde i’tikâf olur mu? Dedi ki: Evet. _Mesâil_ (667) İ’tikâfın üç mescide (Mescid-i Harâm, Mescid-i Nebî ve Mescid-i Aksa) has olduğu ve normal mescidlerde i’tikâfa girilemeyeceği görüşü zayıf bir görüştür.
327 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.