Peyami Safa’nın “Yalnızız” eseri, Türk edebiyatının modern dönemine damgasını vurmuş, bireyin toplum içindeki yalnızlık mücadelesini ve bu mücadelenin getirdiği ruhsal çatışmaları ele alan bir başyapıttır. Roman, 20. yüzyılın ortalarında, Türkiye’nin hızlı değişimler yaşadığı bir dönemde geçer ve bu dönemin insanlarının iç dünyalarına ışık
"Neden korkarsınız hanımefendi?" diye sordu adam.
"Kafesten," dedi kız. "Ta ki yaşlılıktan ve alışkanlıktan parmaklıkları kabullenip, büyük işler başarma isteği hatırdan veya gönülden silininceye kadar parmaklıkların arkasında kalmaktan."
-"Neden bu ölümcül yola gitmen gerek?"
-"Çünkü gitmem gerekiyor," dedi Aragorn. "Ancak böyle olursa Sauron'a karşı yapılan savaşta kendi üstüme düşeni yapmak için bir ümidim olacak. Tehlikeli yolları ben seçmiyorum Éowyn. Eğer gönlümün olduğu yere gitmem mümkün olsaydı şimdi Kuzey'de Yarmavadi'nin latif vadisinde dolanıyor olurdum."
Eski dünya ilminin en büyük hatalarından biri de ihtisas bölümlerine ayrılan ilimlerin "bütün"ü gözden kaçırdıkları için hiçbir hadiseyi esaslı ve
doğru izah edemediklerini anlamamış
olmalarıydı.
Kıyâmetten sual ettim dediler bir alâmettir
Kişi yârinden ayrılsa hemân o gün kıyâmettir
Lâ edrî
(Kıyameti sordum. O bir alâmettir, işarettir, dediler.
Bir kimse yârinden ayrılırsa kişinin kıyameti hemen o gündür, buyurdular)
Dil-i uşşâk yâre yâr ise ağyâre mâ'ildir
Ne hâletdir bu kim bülbül güle gül hâre mâ'ildir
Rahmî
(Âşıkların gönlü sevgiliye, sevgilinin de gönlü ağyare meyillidir.
Bu nasıl bir hâlettir ki bülbül güle, gül de dikene meyillidir.)
Renc-i hâtır vermesin feryâd u efgânlar sana
Gül-izarım sen hemân sağ ol fedâ canlar sana
Ziya Paşa
(Ey gül yanaklı sevgili! Senin sevginden dolayı ettiğim feryatlar figanlar hatrını incitmesin.
Sen sağ ol. Canlar sana feda olsun)
Esdikçe bâd-i subh perîşânsın ey gönül Benzer esîr-i turra-i cânânsın ey gönül
Nedîm
(Ey gönül! Sevgiliden haber getiren sabah rüzgarı estikçe perişân oluyorsun.
Ey yeri sevgilinin zülfünün tellerinde olan gönül! Onun kakülüne esir olmuşa benziyorsun.)
Gönül nâmında bir gam-hârımız kalmışdı âlemde
O da vardı ser-i kûy-ı dil-ârâda vatan tutdu
Nâbî
(Bu âlemde, bizim için gamlanan, tasalanan bir gönlümüz vardı
O da gidip gönülleri süsleyen sevgilinin diyarını vatan tuttu.)