Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

EviNepaldeKalanSalyangoz

EviNepaldeKalanSalyangoz
@EviNepaldeKalanSalyangoz
Öğretmen
İstanbul
8 okur puanı
Mayıs 2015 tarihinde katıldı
baktım rüzgarsın sen baktım çamaşır ipini zorluyorsun hepimizin derdi güzel yaşlanmak sevgilim baktım bir kitabın sayfalarını çeviriyorsun ayağına terlik giy bildiğimiz şeylerin taşında yalınayak geziyorsun
Reklam
İnan bana gönlümde büyüttüğüm çok bahçem soldu. meyve vermesini umduğum çok ağacım kurudu. göklere ulanan çok dalımı kırdılar. ben yeniden filiz verebilmek için kendimi çok budadım. yaralarımı sağaltmak için çok yollar aştım da yine de olmadı.
İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bu gece bir şey var ..sanki böyle, durduğu yerde insanın içini ezen bir şey. böyle sanki kursağında bir yığın cümle, omuzlarında bir ton yükle yürümesi gereken bir yol, bir mecburiyet, bir eksiklik ve bir mahcubiyet kalbine karşı. kendine karşı. Üzgün olduğun için, öyle işte.
Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca Balkona yorgun çamaşırlar asmay Ki uçlarından çile damlardı. Güneşte nane kurutmayı Ben acılarımın başını evcimen telaşlarla okşadım bayım. Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum. İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım. Uzaklara gittim Uzaklar sana gelmez, sen uzaklara gidersin Uzaklar seni ister, bak uzaklar da aşktan anlar bayım!
Reklam
Bütün ömrümce aradığımı bulduğumda Oturup ağlayacağım Bir deniz kıyısında
Şimdiki zamandır beni ilgilendiren Şimdiki zamanda eriyen geçmiş Ve gelecek, biriken
Güneşle ve güvercinlerle dolu bir pakta İzin veriyorum Hayatın bana dokunmasına
Taşa biçim veren sanatçı gibi Görünmez bir elle yontuyorum Kendi ses tonumun biçimini
Reklam
Bozkırda yaz akşamları seni seyrederdi seni seyrederdi ormanda gürbüz sabah ağırkanlı bir güneşle yaşanan kış ağır, kanlı bir güneşle yaşanan hasat zamanı bekarların kaburgalarına gümleyen karanlık isterik kokusu beyaz dantelaların seni seyrederdi
Savaş Bitti
var mı bilen başıma seni saranlar arasında adını mantık mı diyorlar idrak mısın hafıza mı sahici bir şeysen eğer söyle bakalım neydi sevgilinin koynuma kaçtığı tarih yıllardan hangisiydi hangi mevsimdeydik ayın kaçıydı koynummuş madem sevgilinin göz diktiği yer kaçmak için incecik ürperişli gölgesi cismime neden kıydı sor gücün sormaya yetiyorsa var mıymış gönlümü bin parçaya böldüğünün bir sebebi o yürek burkucu gençlik döngülerinde beni çark ettirişi ses çürütüp bağrımda böğrümden karaltı söktürüşü niyeymiş boynumun tan yerine amade kılındığı silkinişler türk ilinde fütur eylemeksizin la belle dame sans merci sancak açsın diye mi . . .
İsmet Özel
İsmet Özel
Asıl vurulan benim, sen boşuna ölüyorsun.
Nihayetinde en büyük zafer insanın şahsi saadetini bulması değil midir?
Ben çocukluk çağlarımdan beri görülen görünen gösterilen dünyaya alışmamak inadında kararlı takımı tuttum nefsim âsi aklım yorgun şefkatlidir yüreğim.
''Sende tattım yemişlerin cümlesini.'' demişti Cahit Sıtkı. Biz de tatmadık mı hiç bilmediğimiz anısı olmamış lezzetleri birlikte? Her lokmanın izi kalsın istemedik mi? Biz bizi unutacak olursak şayet hatırlatsın bir ceviz reçeli ,bir fesleğen şerbeti demedik mi ? Daha önce yürümediğimiz her yola iz bırakalım diye kaç şehrin sokaklarında adım adım, el ele gezdik ? Hatırla ! Yeni bir şehre iz bırakmak için dizimizin dermanının kalmadığı bir nisan akşamıydı... Ilık rüzgarların estiği sahilde iliklerimize kadar hissettiğimiz ferahlık sanki karanlık günler hiç gelmeyecekmiş gibi yüzümüzdeki huzur, içimizin kıpır kıpır oluşu...Kalbinin şenliğiydim bir zamanlar. Cahit Sıtkı gibi değil belki ama sen de güzelliğimizi rüzgârlarla, nehirlerle, kuşlarla beraber söylemiştin. Denizimiz o kadar mavi değildi halbuki. Hatta bulanık, dalgalı, sert rüzgarlar esiyordu karşımızda. Biz yine de en kuytu ormanlarda yalnız ikimizmişiz gibi el ele dolanıyorduk. Sen en güzel bakış açını takınıp beni kimsenin bakmadığı güzellikte seyrediyordun. Hadi ölümsüzleştirelim diye kaç poz ardı ardına ekliyordun çok yıllık hikayemize sayamıyordum. Ben sende yaşıyordum,sen bende hüküm sürmekteydin. Ve günlerden sonra gelecek olan o gün geldi. Sesini fark edemediğim o gün mahşer günü değildi. Yazık! Ne sen ne de ben ortalığa düşüp birbirimizi aramayacağız kalabalıkların arasında. Güzelleştikçe güzelleşen bir Cahit Sıtkı şiiri gibi sonlanmayı başaramamış olan bu hikayenin sonunda sonsuzluğa uzanan sofranda en eski şarap olarak kalacağım.
Reklam
14.50 Kuyucak treni.. Sözlerini bilmediğim şarkılar çalıyor içimde. Bir sonbahar akşamına yakışır şarkılar...Tek başımayım. Yalnız değilim ama. Yanı başımda dudağının kenarında tomurcuklanmış utangaç bir tebessüm. Kuyucaktan ayrılıyorumİçimde bi huzur bi hüzün.
Aynı kitabın farklı satırlarının altını çizerek başlamış bizim hikâyemiz. Güzel bir kitapta karşılaşmış olmak bile yaşanacak olan mutluluklara ve birlikte getirdiği acılara değer diye düşünmüştüm. İnsan kendi felaketine yürürken göremiyormuş koşar adım gittiği çiçeklerle bezenen o yolun sonunun çıkmaz olduğunu. Hep söylerdi yol arkadaşım 'gittiğim
Duvarlar yaşamımızdaki mezarlar mı? Kent sokaklarına çıkan her benlik değiştirilmiş, takı­nılmış bir kişilik değil mi? Duvarlar gerisinde en çok kendimiz olmuyor muyuz?