Kendisi Kudüs’ün avlusuna defnedilmiştir. Bu da ayrı bir manidar olmuştur tabi. Kudüs’ün avlusuna defnedilmek ama duadan eksik kalmak, çok fena. Gelip geçen Müslümanlar bir Fatiha okumazlar, dua etmezler. Hatta zaman zaman saldırılar olmuştur kabre. Bu nedenle Lübnan devleti, korumak için demirlerle kapamıştır. Bütün bakımı, güvenliği Lübnan tarafından sağlanmaktadır.
Kendisine sunulan brifingle, Hiristiyanlar arasında Kıyâme Kilisesi'nin mülkiyeti noktasında büyük bir gerilimin yaşandığına da vakıf olan Hz. Ömer, krizi dahiyane bir yöntemle çözümledi: Kilisenin anahtarını, Kudüs’ün fethine katılan Abdullah el Nuseybe adlı bir Müslümana teslim etti. Bu, Hıristiyanların hiçbir şekilde itiraz etmedikleri bir çözümdü. Müslümanların Hz. İsa ve Hz. Meryem'e duydukları hürmetin onlar da farkındaydılar. Abdullah el Nuseybe'nin seçilmesi ise ayrıca anlamlıydı. Kendisi Uhud Savaşı'nda büyük kahramanlık gösteren hanım sahabîlerden Ümmü Umare Nuseybe binti Ka’b'ın torunlarındandı.
Aslında kral kendi içlerinde anlaşmazlık olacağını bildiği için şehri teslim ederken klisenin anahtarlarını da hz. Ömer'e teslim ediyor. Doğuş klisesi'nin anahtarları da hala Müslüman bir ailenin elinde bulunuyor.
:) Nöbette bir takım aydınlanmalar yaşarım ben de. Mesela öğrencilerde yürüme diye bir eylem yok sadece koşuyorlar. Ve bir de devamlı temas halindeler ve o yüzden tartışmalar kavgalar çıkıyor ve asla şaka kavramları birbiriyle aynı değil 😀