Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Chandler Bing

Reklam
Tüm başarılı kapitalist sistemler, en tepede, aşağıya doğru inen katmanları kontrol eden bir avuç insanın ve en altta da ekonomik anlamda gerçek birer köle olarak adlandırılabilecek devasa bir işçi ordusunu kapsayan, katı komuta zincirlerine sahip hiyerarşiler içerirdi.
Kaygı korkudan doğar ancak büyüyüp gelişmesi için beslenmeye ihtiyacı vardır

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Beyinlerimiz kendi kendine sürekli olarak, "Ya böyle olursa?" sorusunu soruyor. Sosyal medyada çevrimiçi olup da en son paylaşımlara ya da haberlere baktığımızda, bulduğumuz tek şey daha fazla spekülas. yon ve korku oluyor. Sosyal bulaşma fiziksel sınır tanımıyor ve dünyanın her yerine yayılabiliyor. Bu yüzden, çaresizce bilgi kırıntılarına erişebilmeye çalışmanın yerine, duygula rımızı yönetmemize yardımcı olacak daha güvenilir bir şey koymamız gerekiyor. Bu noktada ironik bir detay var ki paniğin panzehri yine hayatta kalma içgüdülerimizde, en başında endişe ve kaygıyı yaratan öğrenme mekanizmasından güç aktarımı yapmakta yatıyor
Ancak markete koşturup başka birinin alışveriş arabasını tepeleme tuvalet kağıdıyla doldurduğunu gördüğümüzde, o insanların kaygısı bize de bulaşır ve hemen hayatta kalma moduna geçeriz
Reklam
7/24 bilgiye erişebildiğimiz bu çağda, bilginin geniş hacmi çok daha büyük karmaşaları be raberinde getiriyor. Google'da bir konuyla alakalı milyonlarca makale bulmak, sırf parmağınızın ucunu suya sokacaksınız diye plaja gidip de başınızı kaldırıp baktığınızda bir gelgit dalgasının üzerinize gelmekte olduğunu fark etmeye benziyor. Haber sirkülasyonuna (sırf istediğiniz her an dünyanın her yerinden haberdar olabiliyorsunuz diye) asla uyum sağlayamayacağınızı hissetmek ya da sırf sosyal medya çevrenize ayak uydurmaya çalışmak bile bazen susadığınız için bir bardak su almışsınız da tamamını içme arzusuyla kafanıza dikerken bardağın dibinin olmadığını fark etmemişsiniz gibi bir his yaratıyor.
Nasıl ki bir tohum verimli bir toprağa ihtiyaç duyuyorsa, hayatta kalmaya odaklı beynimizin arka kısmı, sürekli olarak düşünen (kronik olarak) beynimize kaygı tohumları ekmek için uygun şartları yaratır. İşte kaygı tam da bu noktada doğar. Korku + belirsizlik = kaygı.
Kaygı öyle bir anda ortaya çıkan bir duygu da değil. Kaygı, doğar.
Hayat boyu süren kaygı bozukluğu sorunlarında en yüksek oran, gelir düzeyi en yüksek ülkelere (yüzde 5) ait, sonrasında ortalama bir gelir düzeyine sahip ülkeler (yüzde 2,8) ve son sırada da yoksul ülkeler (yüzde 1,6) geliyordu. Araştırmacılar bu noktada, gelir düzeyi yüksek ülkelerde, görece varsıl ve istikrarlı koşullar sağlanması nedeniyle kişilerin bireysel farklılık- lar sebebiyle kaygıya kapılma eğiliminin daha yüksek olduğu görüşünde birleşti.
Kaygının nasıl ya da neden ortaya çıktığını bilmiyorsak, süreç içerisinde kötü alışkanlıklar geliştirmemize neden olabilir ve kaygıyı gidermek yerine daha da besleyen geçici dikkat dağıtıcılara ya da kısa süreli çözümlere kendimizi kaptırabiliriz
Reklam
Yaşadığım şeyin ne olduğunu (panik atak) bir kez öğrendikten sonra kendimi biraz daha kontrollü hissetmeye başladım. Kendi kendime şunu söylüyordum: "Ölecekmişsin gibi geliyor ama aslında ölmeyeceksin. Sadece beynin sana oyun oynuyor. Bir sonraki adımda ne olacağına ancak sen karar verebilirsin." Bir panik atak sırasında derin nefesler alarak çıkış yolunu bulmayı ve kendimi sakinleştirmek için gerçek düşüncelerime odaklanmayı öğrendim
Kaygının tanımı, "Tipik olarak yak- laşan önemli bir hadise ya da sonucu belirsiz eylem karşısında duyulan endişe, huzursuzluk ve gerginlik hissi" olarak geçiyordu
"Toynbee adında bir İngiliz, daha 1950'li yıllarda, gelecek yüzyıldaki asıl savaşın komünistler ile kapitalistler arasında değil, Hristiyanlar ile Müslümanlar arasında olacağını öngörmüştü."
Bir ekonominin büyümesine yardımcı olmak, sadece piramidin tepesinde oturan az sayıda insanın daha da zengin olmasına yol açarken, diptekiler için onları daha da aşağıya itmenin ötesinde hiçbir şey yapmamaktadır. Gerçekten de kapitalizmi teşvik etmek genelde Orta Çağ'ın feodal toplumlarını andıran bir sisteme neden olmaktadır
Bu projelerin her birinin dile getirilmeyen bir özelliği vardı: Hepsinin ortak amacı, dünya üstündeki hükümetlerin uzun vadeli finansal bağımlılıklarını ve dolayısıyla politik sadakatlerini garanti ederken, aynı zamanda müteahhit firmalar için büyük karlar yaratmak ve krediyi alan ülkedeki bir avuç varlıklı, nüfuz sahibi aileyi mutlu kılmaktı. Verilen borç ne kadar büyük olursa o kadar iyiydi. Bir ülkenin omuzlarına binen borç yükünün o ülkenin en fakir vatandaşlarını onlarca yıl sağlık, eğitim ve diğer sosyal hizmetlerden yoksun bırakacağıysa dikkate bile alınmazdı.
6,2bin öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.