aynur

Kuşluk vaktine, karanlığı çöküp sükûn bulduğu zaman geceye andolsun ki! (Resûlüm!) Rabbin seni (müşriklerin dediği gibi) terk etmedi ve (sana) darılmadı.
Reklam
huzurlarınızda birkaç kelime söylemek ve hayatımın yüksek binasının ilk kazmasını coşkulu alkışlar eşliğinde kendi farkımın ayrıntısına indirmek istiyorum ben yaşıyorum, evet, bir zamanlar canlı olan Zinderud gibi insanların tekelinde yaşanan her şeyden payımı alacağım
ah, eğer denizlerime bir yol olsaydı dalmaktan bir korkumuz olmazdı eğer bir göle su akmaz olursa durgunluğundan dolayı suyu az bulursa yok olmuşların ülkesi olur canı derinlikleri de balıkların mezarı

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Aç, açıkta olmayayım, hayatımı kıt kanaat idame ettireyim yeter. Eriyorum, çürüyorum, hayatım bataklık gibi, dibe çekiyor beni desem sana, o manasız soruyu bile sormazsın: neden? Hemen teşhisini koyarsın: rahat batıyor sana
*ayrılık
"Ayrılmak bir solucanın ikiye bölünmesi gibidir," dedi, "bölündükten sonra tanımaz birbirini parçalar." "Bence gidenin, kalanın kucağında bir kucak kor bırakmasıdır," dedim. "Siz çok yanmışsınız," dedi. Diyemedim ki: isterdim, kucağında bir kucak korla kalan ben olayım.
Reklam
*boşluğun acısı
Ben kendine kolayca yeni düzen kuranlardan değilim. Ömrüm bir düzeni sürekli kılmayı arzulamakla geçti. Başaramadım. Beş sene oldu ayrılalı, hâlâ, evimde işlemeyen bir şey var. Aklımdan yüzlerce soru geçti. Ne yaparım o giderse? Ardında bırakacağı boşluğa dayanabilir miyim? Boşanmayalım desem yararı olur mu? Olmayacak, belli. Öyleyse evden giden ben olayım, enkazı ona devredeyim. Boşluğun acısını o çeksin.
Manolyalardan yaseminlere geçtik sonra; çocukluğunun geçtiği evin bahçesinde bir yasemin varmış, annesi dikmiş. Annesi hastalandığında her gün bir dalı kuruyormuş yaseminin, annesine deli gibi aşık babası her gün kuruyan bir dalı kesiyormuş. Bir gün babasını yaseminin başında konuşurken bulmuş, “ölme” diyormuş babası yasemine, “n’olur ölme.”
Kendine benzeyen bir damla arayan ve türlü suya katılamayan iki yağ damlası. Yüzüyoruz işte suda. Başıboş. Öyle parçalanmışız gibi artık daha fazla parçalanmak ölmek demek. Ama yine de varız belli oluyoruz suyun üstünde.
(İki kelimeli korkunç bir cümle bu: Vakit geçer!) Bu amaçsızlık, boşluk, başıboşluk, içi boşalmışlık ve bozgun üstüne düşünmek istemiyorum.
Kurgusunu bitirmeye çalışan bir saatti, zaman dolsun da çekip gideyim artık diyen. Yüzü de tuhaftı, sanki kabuğu kırılmış bir kaplumbağa, dokunsam canı yanacak.
Reklam
Her bilgi yalnızlığımı artırıyor.
Hepimiz başkalarına iyilik kondurmayı severiz, çünkü hepimiz de kendi kellemizden korkarız. İyimserliğin temeli katıksız korkudur. Bize yararı dokunabilecek erdemleri komşumuzda görebildiğimiz için kendimizi yüce gönüllü sanırız. Hesabımızdan daha çok para çekebilelim diye bankacıyı överiz, elini cebimize atmasın diye yol kesen haydutta iyi yönler buluruz.
En sıradan çiçeğin açması için dünyanın çile çekmesi gerekiyordu sanki...
yaşamın amacı*
Yaşamanın amacı kişinin kendini geliştirmesidir. Doğamızın gereğini kusursuz olarak gerçekleştirmek: İşte her birimizin burada olmamızın nedeni budur. Oysa şimdilerde insanlar özbenliklerinden korkuyorlar. Görevlerin en yücesini, yani kişinin kendi özbenliğine olan görevini unutmuşlar. Hayırseverliklerine diyecek yok. Açları doyuruyor, dilencileri giydiriyorlar. Gel gör ki kendi ruhları aç, çıplak. Soyumuzda cesaret diye bir şey kalmamış. Belki de hiçbir zaman yoktu. Toplum korkusu –ki ahlakın temelidir–, bir de dinin püf noktası olan Tanrı korkusu: Bizi yöneten iki şey işte bunlar.
İnsanın birini etkilemesi demek ona kendi ruhunu vermesi demektir de ondan. Bu insan kendi doğal düşünceleriyle düşünmez artık, kendi doğal ihtiraslarıyla yanmaz. Erdemleri sahici değildir. Günahları –günah diye bir şey varsa eğer– ödünçtür. Bu insan başka birinin müziğinin bir yansıması olup çıkar, kendisi için yazılmamış bir rolde oynayan bir aktör.
1.052 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.