"Şaştım sana İnce Memed," dedi Kerimoğlu. "Sen hiç eşkı ya olacak adama benzemiyorsun. Ama ne yaparsm. Zor gelmiştir herif...
İnsanoğlu bu, kimin içinde ne var bilinmez."
Bütün canı, hayatiyeti, kini, sevgisi, korkusu, gücü kocaman gözlerine toplanmış. Gözlerin de arada bir, iğne ucu gibi bir pırıltı yanar söner. Keskin, batan bir pırıltıdır bu! Bu pırıltıdan korkulur. Korkunçtur. Parçalama ya, atılmaya hazırlanmış kaplanın gözlerinde de aynı pınltı ya nar söner mutlak. Bu nereden gelir? Belki yaratılıştadır. En doğ rusu, çekilen işkencede, dertte, beladadır. Memedin gözlerine bu pırıltı, son bir yıl içinde gelip yerleşmiştir. Ondan önce Me medin çocuk gözleri bir hayranlık, bir sevinç içinde parlardı...
Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak,
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal…
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin