En az 15 gundur sesim çıkmıyor. Son 5 günü hasta ve yatakta, kalan günleri ise düşünmekle, uykusuzlukla geçti. İnsanları ya da olayları yargılamaktan, kızmaktan hatta bazen alınmaktan vazgeçtiğim bir donemindeydim hayatımın. Son 1 aydır ise yeni merhaleye evriliyor yolum...
.
Sanirim, kendimi yargılamaktan, kendime kizmaktan yavaş yavaş vazgeçiyorum... Bu cümlenin meali şudur: Kendimi sevmeye, anne şefkatiyle yaralarımı, hatalarımı, tüm benliğimi kucaklamaya başlıyorum.
.
Ne ilginç bir yol. Affetmek ne zor... Affetmek için anlamak, içten, kalpten tüm ihtimalleri icsellestirmek gerekiyor. "Kimse sinanmadigi günahın masumu değildir." derler. Doğrudur. Kibirle yargılandığın, horgördügün günah sana o an imtihan yazılır! "Bakalim sen ne yapacaksın görelim.!" dercesine.
.
Velhasil, hiçbir iş icin "bu da yapılır mi!!" demeyin. Elbet yapılır, zira "insan hayrı istediği gibi şerri de istiyor. İnsan pek acelecidir" (İsra 11)
içimin sızısı dinmiyor... meteverse ile adım adım topyekün bir kıyamet gaybina yürüyoruz.
Enespeçin
@Enesokur
·
08 Temmuz 2022 02:09
Mesela gençler, bir blog oluşturarak sınırsız imkânları olan bir "Avatar/insan şeklinde tanrı" sanal kimliğine bürünüp kendilerini sergiliyorlar. Bir Avatar isimleri var ve hayali olarak her şeyi yapmaya, yaratmaya muktedirler. Yani onca seneler süren bir nefs terbiyesi eğitimi (seyr-i sülük) sonunda belki ulaşılabilen insan-ı kâmil mertebesinin bile çok ötesinde, kendilerine göre, yaşayan bir tanrı hâline dönüştüklerini zannediyorlar. Böyle bir sanal hezeyan durumunda, insan artık neye hayret edebilir, çevresel farkındalığı ne hållere gelir, siz tahmin edin. Sanallık budalalığı, sanki hayret bilincini yok etmiş, evren anlamsız, siyah beyaz bir film hâline gelmiş. Hâlbuki biraz gözlerimizi açsak, neler neler göreceğiz...