İnsanlar aslında çok basit canlılardır. Sisteme dahil olmayıp asosyal bir pencereden objektif bakabildiğiniz sürece.
Normlar ve tabular hatta kültürel değerler ahlak anlayışları sosyolojilerinden arınıp popüler dünya oligarşisinin sınırları dışından bakma imkanınız varsa çok rahat çözersiniz.
Bazen bir fotoğrafı haddinden fazla yakınlaştırıp bakmak istediğiniz yere yoğunlaştığınızda görmek istediğiniz şeyi görürsünüz. O fotoğrafa görmek istediğiniz şeyin adını koyarsınız, oysa ki fotoğrafı uzaklaştırıp bütün haliyle baktığınız zaman bambaşka bir şey ortaya çıkar.
Ayrıntılarda kaybolmayın, dizginleri bırakıp attan inerken atı bağlayın ki tekrar gelip binesiniz. Eğer bağlamayacağım diyorsanız o zaman atınızı çok ama çok iyi tanıyorsunuz demektir. Şayet herhangi bir ara sokakta kaybolup, yolunuzu yani kendinizi bulamayacak bir girdaba girerseniz işte o zaman kendi içinize dönün.
Yeterince duru değilsinizdir demek ki. Yürüdüğünüz yollarda ki çamurlar ayakkabılarınıza bulaşmış, pantolonlarınıza sıçramış. Attan inerken ki o pak halinize o kadar yabancılaşmışsınız ki üstü başı kirli kaybolmuş bir çocuğun bilinmezliğinde debelenip duruyorsunuz.
Kendinizi affedemiyor, pantolonlarını yıkayıp ayakkabılarınızı silmeyi denemiyorsunuz. İşte bu yüzden kendi içinize yolculuk edip o atı geri çağıramıyorsunuz. At olmadığı için de tekrar dizginlerini sıkıca kavrayıp dilediğiniz yere koşturamıyorsunuz.