Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hayrettin Bayram

Hayrettin Bayram
@Hayrettin_Bayram
Ankara
1999
11 okur puanı
Mart 2024 tarihinde katıldı
İnsanlar sadece kendi hayatları için kaygılandıkları, kendilerini kolladıkları için yaşar sanırdım, oysa onları yaşatan tek şey sevgiymiş. Seven insan Tanrı'nın, Tanrı da onun içindedir, çünkü Tanrı sevgidir.
Reklam
Dâhi insanların, çalışmıyor göründükleri zamanlarda, aslında en üretken anlarını yaşadıklarını, çünkü o anda daha sonra forma dökecekleri kavramları zihinlerinde şekillendirmekle meşgul olduklarını sıkça belirtti.
Sayfa 152 - Leonardo Da Vinci; kendisinin aylak olduğunu düşünen başrahibe ithafen kurduğu cümleKitabı okudu
Fizikte termodinamik prensiplerinin tartışıldığı bir dönemde yaşayan Freud, bu kadınların -çoğunlukla Viyanalı kadınlar- psikodinamiğinde bozukluk olduğundan şüphelendi. Beyinlerindeki bastırılmış düşünceler bir şekilde bedenin diğer bölümlerinde baskı oluşturuyor olabilirdi. Sorunun, hastaların farkında olmadığı, ama zihinlerinin “bilinçaltı” bölgesinde toplanarak fiziksel rahatsızlığa neden olan, bastırılmış anılardan kaynaklandığı fikrini geliştirdi. Hastalara bu anıları hatırlamaları, sonra da onlar hakkında konuşmaları sağlanırsa, belirtilerin ortadan kalkacağına karar verdi. Ama anıları hatırlamalarını ve serbest bırakmalarını nasıl sağlayacaktı? Bir divana uzanıp, özgürce konuşurlar ve akıllarına her geleni söylerlerse, belki de hatırlayabilirlerdi. Bu yönteme "serbest çağrışım" adı verildi; çünkü beynin içinde bilinçdışı bir düzeyde gizlenen çeşitli çağrışım (bağlantı) zincirlerini dışarı çekmeye dayanıyordu.
Sayfa 85 - Sigmund Freud'un serbest çağrışım kavramıKitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yaratıcı insanların çoğu yaratabilmek için yoğun bir konsantrasyon ve odaklanma durumuna girer, Psikiyatri dilinde söylersek, bunu “disosiyatif—çözülmeli durum” olarak adlandırabiliriz. Yani, kişi zihinsel olarak bir anlamda çevresinden soyutlanır ve diyebiliriz ki, “başka bir boyuta geçer.” Gündelik dilde kişinin “gerçeklikle temasını yitirdiği” söylenebilir. Bu yoğun olarak odaklanabilme, çözülebilme ve görünüşe göre uzak ve aşkın bir “boyut”u ayırt edebilme yeteneği, yaratıcı sürece has özelliklerden biridir.
Sayfa 47 - Neil Simon'ın yaratıcılık hakkındaki yorumuKitabı okudu
82. Örneğin “Papa, bazilikanın inşası gibi oldukça önemsiz bir gerekçeyle, kirli bir para karşılığında sonsuz sayıda ruhun günahını bağışlayabiliyorsa, niçin oldukça haklı bir gerekçeyle, kutsal sevgi ve ruhların nihaî ihtiyacını gidermek uğruna Araf”ı boşaltmıyor?” 83. Yine, “Günahları bağışlanmış olanlar için dua etmek yanlışsa, niçin ölenler için yapılan bağışlar geri ödenmiyor ve geri ödenmesine izin verilmiyor da, cenaze ve ölüm yıldönümü ayinleri yapılıyor?” 86. Yine, “Niçin serveti, zengin Crassus'un servetinden” daha büyük olan Papa, biricik Aziz Petrus Bazilikası'nı kendi parasıyla değil de, inançlı fakirlerin parasıyla inşa ediyor?”
Reklam
İşte ben... ben onun bana geri dönmesini istiyordum... yani onunla geçirdiğim her anı yeniden yaşamak istiyordum... büyük bir güç beni, onunla dün beraber olduğumuz yerlere sürükledi, onu uzaklaştırdığım bahçedeki banka, onu ilk kez gördüğüm kumar salonuna, evet o batakhaneye bile, sırf bir kez daha, artık geçmiş olan şeyleri bir kez daha yaşamak için, her söz her hareket içimde bir kez daha canlansın diye; içinde bulunduğum karmaşık durum bu kadar anlamsız. Hareketlerinin her biri hala gözlerimin önünden gitmiyordu. Uyurgezer gibi, kapalı gözlerimle, ileriye doğru uzanmış ellerimle bile onun yerini bulabilirdim.
Onun aşkıyla öyle yanıp tutuşuyordum ki bunu ilk olarak kendimle baş başa kaldığımda anladım, onun aydınlık, deyim yerindeyse melek gibi yüzünü heyecana boğan o tutkuyu, içimin karanlık dehlizine düşüp terk edilmiş bir kalbin boşluğunda fırtına yaratınca anladım.
Minnet ifadesi insanlarda çok nadir görülen bir şeydir, özellikle de minnet duygusu büyük olanlar, duygularını açığa vuracak ifadeyi bulamazlar; şaşkın şaşkın susarlar, utanırlar, zaman zaman da duygularını saklamak için yüzlerini asarlar.
Bence, en güzel ikbal, ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden gülümsemedir.
“Perşembe akşamı,” demiş, “babamın çocuklarla geleceği Noel akşamı herkes armağanını alacak, siz de o akşam gelin ama daha önce değil.” — Werther afallamış. - “Sizden rica ediyorum,” diye söze devam etmiş Lotte, “olması gereken bu, huzurum için rica ediyorum, olamaz, bu böyle sürüp gidemez.” — Werther ondan bakışlarını uzaklaştırarak “Böyle sürüp gidemez!” diye murıldanmış. — Bu sözcüklerin ona ağır geldiğini hisseden Lotte, birçok soruyla onu düşüncelerinden uzaklaştırmak istemiş, ama nafile. — “Hayır Lotte,” demiş Werther, “sizi bir daha görmeyeceğim!” — “Nedenmiş?” diye karşılık vermiş Lotte, “Werther bizi yine görebilirsiniz, görmelisiniz de, yalnız ölçülü olmak şartıyla. Ah bir kez dokunduğunuz - her şeye niçin önüne geçilmez bir sadakatle bağlanıyorsunuz, ruhunuz niçin bu kadar şiddet dolu? Sizden rica ediyorum,” diye sürdürmüş konuşmasını, Werther'in elini tutarak, “ölçülü olun! Zekânız, bilginiz, yetenekleriniz size çok şey vaat ediyor! Erkek gibi davranın, sizin için üzülmekten başka bir şey yapmayan bir insana duyduğunuz üzücü bağlılığa bir son verin.” — Werther dişlerini gıcırdatırken mahzun mahzun ona bakmış. Lotte onun elini tutmuş. “Bir an sakin sakin düşünün Werther!” demiş Lotte. “Kendi kendinizi kandırdığınızı, bilerek kendinizi mahvettiğinizi anlamıyor musunuz? Niçin ben, Werther? İlle de ben, niçin bir başkasına ait olan ben? İlle de ben? Korkarım, korkarım, bu arzuyu sizin için bu kadar cazip kılan şey, bana sahip olmanızın olanaksızlığıdır. ”
Sayfa 103 - Lotte'nin, Werther'in kendisinden uzaklaşmasını istemesi üzerine...Kitabı okudu
Reklam
Başka şeyleri bildiğim gibi bunu da biliyorum, bu düşünceye alıştığımı sanıyorum, ama bu beni delirtmekle kalmayıp öldürecek — Bana gösterdiği dostluk zedelenmedi mi? Lotte'ye olan bağlılığımı haklarına bir saldırı, ona olan ilgimi de sessiz bir eleştiri olarak değerlendirmiyor mu? Şunu çok iyi biliyorum, hissediyorum, beni görmekten hoşlanmıyor, gitmemi istiyor, benim varlığım onu bunaltıyor.”
Ya akılları başlarında değilken ya da akıllarını kaybettikten sonra mı mutlu olmaktır insanların yazgısı! - Zavallı adam! Hüznünü, seni sararıp solduran akıl karışıklığını kıskanıyorum! Kraliçene çiçek toplamak için ümitle dışarıya çıkıyorsun - hem de kışın ortasında - bir tane bile bulamadığın için üzüntü duyuyorsun ve niçin bir tane bile bulamadığını kavrayamıyorsun. Ya ben ne yapıyorum? — ümitsiz, amaçsız dışarıya çıkıyorum, nasıl çıkmışsam öyle eve geri dönüyorum. - Birleşik Devletler paranı verse, çok farklı biri olacağını sanıyorsun. Mutluluğunun eksikliğini dünyevi bir nedene bağlayabilen aziz mahluk! Hissetmiyorsun, felaketinin paramparça kalbinde, bozulmuş aklında yattığını hissetmiyorsun, dünyanın bütün kralları bir araya gelse bile sana yardım edemez.
Tanrı'nın Oğlu bile, Baba'nın kendisine gönderdiklerinin kendi etrafında olacağını söylememiş miydi?* Ya ben henüz ona gönderilmemişsem?
Sayfa 87 - *Kutsal Kitap, Yeni Ahit, Yuhanna 6 (44); 6 (65). (ç.n)Kitabı okudu
50 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.