Biraz yoğun bir dönemimde okumamdan olsa gerek, kısa bir tiyatro eseri olmasına rağmen elimde süründü diyebilirim. Fazla zevk alamadığım bu Çehov eseri, Rusya'daki anılarla dolu bir vişne bahçesinin içinde geçiyor. Asıl anlatmak istediği şey bana kalırsa insanın köklerinden kolayca kopamayışı, bunu yaşarken acı çekmesiydi. Eh, her dönem ortaya çıkan para sıkıntısına da konuyu değdirmeden geçememiş sevgili Çehov. Bir köle de olsanız efendi de, geçmişinizden bütünüyle sıyrılmakta zorlanırsınız. Bunu kolayca yapabilen insanlar da muhakkak vardır, eminim. Yalnız, onların anılara sahip olduğunu düşünmüyorum. Anılarımız, bizim şu anki duygu ve düşünce evrenimizin kurulmasında önemli bir rol oynar. Peki, bir köle olsanız eski eziyet dolu hayatınızı özlemle yad eder miydiniz? Sanırım bunun cevabı oldukça kişisel. Zira kitaptaki en şaşırdığım noktalardan birisi, bu soruya olumlu cevap veren insanların varlığı oldu. Özetleyecek olursam bana inanılmaz katkısı olduğunu söyleyemem. Ancak Çehov'un pek yorucu olmayan bir kitabını okumak istiyorsanız bu tiyatro eserini tavsiye ederim. Yine de 'Altıncı Koğuş'un beni daha çok etkilediğini de söylemeden geçemeyeceğim.