Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kadriye çukur

Kadriye çukur
@Kaniye
" Elizabeth." Caleb'm sesiyle ürktüm. Önümüzdeki şeye bakarken hançerini önüne almış halde yanıma gelmişti. "Ne dersin? Sence bir hayalet mi ?" diye fısıldadım. Kafasını salladı. "Sanmıyorum. Fazla şey, yani..." "Sulu?" Caleb suratını buruşturdu. "Iyy. Kıvamlı demeni tercih ederdim. Ama evet. Ayrıca bir hayaleti çağırmak beş adam gerektirmez, o yüzden belki de gulyabanidir. Ya da bir hortlaktır. Söylemesi zor. Tam şekline bürünmedi henüz." Başımla onayladım. "İşlerini tamamlamadan onları durdurmalıyız," diye devam etti. "Sen soldaki ikisini al, ben de sağdaki üçünü." Ona doğru dönerek, "Hayatta olmaz," dedim. "Bu benim tutuklamam. Beşi de benim. Anlaşmamız böyleydi. Sen kazandaki kıvamlı şeyi alabilirsin."
Reklam
Şeyler. Bunun da her zaman yapacak şeyleri, düşünecek şeyleri, hazırlayacak şeyleri oluyor. Öpüp okşayacak, sevecek şeylerin olsa daha iyi. Ben gerçek bir şeyim, biliyor musun?
Sayfa 148Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Tanrım yalvarırım gelen, gözleri iyi görmeyen ihtiyarlardan biri olsun! Ya da beni görünmez kıl! Öyle panik halindeydim ki bunları yüksek sesle söyledim galiba. Tanrı'nın ne çok aptalca dua işittiğini düşünebiliyor musunuz? ... "Vay canına sıkışmışsınız! Durun size yardım edeyim " Tanrım, bir patlama olsun! Biri elinde tüp gazla merdivenden düşürek dikkat dağıtsın! Bayan Roudan değil, o tatlı bir kadıncağız ama şu gerizekâlı beden öğretmeni düşse iyi olur.
Ayağa kalkıp dışarı çıktım. Şu mutlak gerçeği asla unutmayın: Bu dünyadaki en kötü şey, felaketler değil, haksızlıklardır.
Reklam
Astım ya da başka bir solunum yolu hastalığı olduğunu iddia eden taksi şoförlerinin sayısına bakıldığında, büyük taksi şirketlerinin sadece solunum güçlüğü çekenleri işe almak gibi bir şirket politikası oluşturduğu düşünülebilir. İngilizce tek bir sözcük bile konuşamayan ve Lincoln Centerın nerede olduğunu bilmeyen Afgan ve Pakistanlı şoförler bile, “Sigara içmek yasak. Astımım var,” demeyi biliyorlardı.
Yanımda, Violetta nın duracağı bir boşluk vardı. O olmadan, ölmekten daha az korkuyordum. O olmadan, dünyam karanlıktı
Sayfa 274Kitabı okudu
Gupta "akşama yeniden görüşeceğiz," dedi "Gitmeden önce öğrenmem gereken başka bir şey var mı?" Gupta sırıttı" Amar iltifat etme konusunda berbattır" Gülümsedim ama yine de kendimi iltifat etmeyi denediği son kişinin kim olduğunu merak etmekten alıkoyamadım. Bu düşünce beni rahatsız etmişti. "Zaten saray ağzı beni etkilememiştir" Gupta çıkıp kapıyı kapatırken yanımda yumuşak bir kahkaha buldum. " Öyle mi?" Amar.
“Utanç verici. Kimse benimle asla böyle konuşamaz!” “Durumunuzun vahameti oradan kaynaklanıyor herhalde. Birkaç minik ders zihninizi açıp kalkmış kraliyet kıçınızı indirecektir.”
Blake birinci vitese taktığında debriyajı doğru ayarlayamadı ve araba önce bir iki tekleyip sonra stop etti. İkinci denemede başarılı oldu. Araç salyangoz hızıyla samanlığı terk etti. “Şehre bir haftada anca varır...” diye yorumda bulundu Magnier. “O kadar yavaş gidiyor ki lastik patlasa durmaya bile gerek kalmadan aşağı inip değiştirebilirsiniz,” diye abarttı Hakim. İki adam kahkahalarla güldüler. “Benimle alay ediyorsunuz, görüyorum sizi!” diye bağırdı Blake. “Dikkat, iki yüz metre ileride ağaç var. Fren yap, yarın akşam çarparsın!”
Reklam
“Kedinizin stratejisini anladım,” dedi uşak. “Mephisto hakkında en ufak bir şüpheli imada bulunursanız, bir hafta boyunca sizi beslemeyi reddederim.” “22 derece.” “Ne demek istiyorsunuz? Ateşi mi var yani?” Bu ihtimalin gerektirdiklerini sonradan idrak eden aşçı kadın aniden telaşlandı. “Delisiniz siz, ateşini mi ölçtünüz?” “Sakin olun. Yerleştiği yerin sıcaklığını ölçtüm sadece. Mephisto tam olarak 22 derecede duruyor. Fırınınız çalıştığında geri çekiliyor çünkü ortam fazla ısınıyor. Ve bahçe kapısı uzun süre açık kalırsa düşen sıcaklığı telafi etmek için firına yaklaşıyor.” Odüe şaşıp kalmıştı. Kedisine daha da hayran gözlerle baktı. “Mephisto, sen bir dahisin!” “Daha ziyade, rahatına düşkün bir tüy yumağı...”
“Haftalardır hayalini kura kura, kafamda mükemmel bir sahne yaratmıştım. Sevinçten havalara uçuyor, beni kollarının arasına alıp bağnna basıyordu, fazla kuvvetli değil çünkü bebeği ezmekten korkuyordu. Sonra doğruca çiçekçiye koşuyordu. Dükkândaki bütün kırmızı gülleri satın alıp geri geliyor ve bir dizini yere koyup çiçekleri bana uzatarak evlenme teklif ediyordu.” “En azından bir noktayı doğru tahmin etmişsiniz: Koşarak gitmiş.” “Alay etmeniz hiç hoş değil.” “Sadece, en kötü anlarda bile her şeyin sanıldığı kadar karanlık olmadığını göstermeye çalışıyorum, Manon. Sağlığınız yerinde, be￾beğinki de öyle. Justin hâlâ hayatta. Yani her şey mümkün.”
“Baksanıza, patronunuzun pek misafir ağırlamadığım sanıyordum...” “Yeni oyuncağını göstereceği için çok mutlu.” “Hangi yeni oyuncağı?” “Sizi.”
“Dünya değişiyor, Bay Blake. Uyum sağlamak lazım.” “Sizin gibi adamlarca tasarlanmış sapkın sistemlere mi uyum sağlayacağız? Siz ve sizin gibilerin kendinden başkasına faydası yoktur. Ama inanın gün gelecek, siz de kendi aşmlıklannızm kurbanı olacaksınız. Ahmak olmadığınız kesin, Addinson, ancak insanı değerli kılan zekâsı değil, onu nasıl kullandığıdır.”
“Bunu saklamak seni daha da güzelleştiriyor,” dedi Afsuni. Ardından elini geri çekerek yaramı tekrar gözler önüne serdi. “Ama onu ortaya çıkarmak seni sen yapıyor.” Bana bakarak başını salladı. “Bu yüzden onu gururla taşı."
“Bir yemin,” dedim yine. “Karşımıza çıkanların içine korku salacak bir yemin.” Violetta yalnızca bir an tereddüt etti. “Bizi birbirimize bağ­ layacak bir yemin.” “Kendimi ömrümün son gününe dek,” diye başladım, “Gül Cemiyeti ne adayacağıma ant içiyorum.” Teker teker, diğerleri de aynı şeyi söylediler; ilk önce mırıltı şeklinde başlayan sesler sağlam birer sözcüğe dönüştü. “Gözlerimi etrafta olan her şeyi görmek için kullanacağıma,” dedi Sergio. “Dilimi diğerlerini tarafımıza çekmek için kullanacağıma,” dedi Afsuni, yüzünde o yabani gülümsemeyle. “Kulaklarımı her sırrı işitmek için kullanacağıma,” diye de￾vam etti Violetta.“Ellerimi,” diye bitirdim yemini, “düşmanlarımızı ezmek için kullanacağıma ant içerim.” “Yoluma çıkan herkesi yok etmek için gücüm dahilindeki her şeyi yapacağım.”
Sayfa 204Kitabı okudu
Reklam
“Hayır, baba, yapma lütfen...” diye yalvarıyor Violetta, ardından kolunu çekiştiriyor. “O hiçbir şey yapmadı. Biz sadece oynuyorduk.” Kalp atışlarım çılgınca hızlanıyor. Ümitsiz bir şekilde birbirimize bakıyoruz. Kurtar beni Violetta. Babam onu iteleyerek kendinden uzaklaştırıyor, ardından dikkatini tekrar bana yöneltiyor ve parmağımı daha da sıkıyor. “Tıpkı şu kelebek gibi değersiz misin, Adelina?” Başımı endişeyle iki yana sallıyorum. Hayır. Lütfen. Bana bir şans ver. “Öyleyse göster bana. Neler yapabileceğini göster bana.” Sonra parmağımı tam eklem yerinden kırıyor.
Eğer gözleri olmasaydı onu sevip sevemeyeceğime gelince... Bu konu da büyük önlemler almalıyım. Lütfen şu talimatları uygula 1. Bu mektubun sayfalarını düzgünce istifle. 2. Sayfaları kıvırıp silindir hale getir. 3. Kafana bu silindirle vur. 4. Tekrarla Seni eşeğin tekisin. Söyleyebileceğin onca aptalca -pardon aptaaalca- şey arasında bu en kötüsüydü.
Çevremdeki şeyler, görmeme yetecek kadar ses dalgası yaratıyor. Diğer insanların yakınında yaşamanın tek avantajı bu. Kreiszig, canlı bi şehir. Vücutlar, hareketler ve gürültüyle dolu. Sabahları gördüklerimi kimse göremiyor: insanların pazarlık yaptığı, bir şeyler istifleyip kestiği, şakalaştığı meyve ve ekmek pazarları. Bir alan ne kadar gürültülüyse bana o kadar daha net gözükür.