Ve bana üşüyen kalbini,
içi senle dolu anıları yakarak ısıtabilir miydi yüreğim
Gitme diyemezdim sana, bana hep çıkmaz olan
sokakların ona giden yolların kestirmesiydi
Ağır yaralı hatıralarla dolu kokunu teminat
olarak bıraktığın bu şehir unutturmuyor seni
Bu kaçıncı temyize gidişi, dön diye ettiğim
dualarımın sana giden yolları düşük yaptığım gecelerde
Müsvedde bir sargı beziyle açtığın yaraları sarar
Lokal anesteziler yapardım dokunduğun her yere
Vadesi çoktan dolmuş bir vuslat için kurduğum hayallere
sarılır İbadet gibi sessiz sevmemden ahmak sanırdın
Seni anlatabilmek bir dilde…
Şakağında ağır bir sendrom garip bir
havaleyle uyanmış telaşlı bir çocuğun
kaleminden Ve aykırı sevdalara adanmış
kısa bir öyküde nokta kullanmadan
sığdırabilmek seni uzun cümlelere cahilliktir bilirim.
Rakımı yüksek uçurumları bir ayağı kırık
şövalede gözlerinin en tepesine çiziyorum,
ne zaman niyetlensem ölmeye, tebessümlerine
ayağım takılıyor, kirpiklerinin en karasına düşüyorum
Yetimhanede büyümüş bir çağ, edepsiz
anıların anlatıldığı bir zamanda git, adını
anmak mümkün olmasın şahadetinde bile şairlerin
Bir şiirde bile geçme, ben okumayayım mesela
Taburcu olamadığımız bir sevdadan kalma
günahlarla açtığımız yaraları farklı şehirlere
taşımış, ölü ozanlardan dinlediğimiz şarkılarla
bıraktığı izin ikimizce aynı olduğunu anlamışız
Öldürmeyen acılarla
aşina olduğumuz kaç sevdaya çalınmışsa adımız
ve kaç şarkıda düşük yapmışsa mutluluklar,
biz hep aynı içli karanlıkların nakaratı olarak kalmışız