Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hkübra

Bir daha 𝗮ğ𝗹𝗮𝗺𝗮𝘆𝗮𝗰𝗮𝗸𝘁ı𝗺 Bir daha hiç kimseyi 𝘀𝗲𝘃𝗺𝗲𝘆𝗲𝗰𝗲𝗸𝘁𝗶𝗺. Hiç kimseyi. Dünya çok kötüydü...
Reklam
Bazen sığınmak istersin bir yüreğe. Belki yağmur dinene kadar, Belki de sonsuzluğa kadar. Özdemir Asaf
Hem bu hastalık letaifindendir ki Üstadımızın hiç sesi çıkmıyordu, konuşamıyordu. Hiç beklenilmeden, birden iftar vaktinde bir doktor geldi, elini tuttu. Üstadımız dedi ki: "Ben hastalığımı muayene ettirmem, ben hekimlere muhtaç değilim. Hekim, Cenab-ı Hak'tır." Birden canlandı, sesi çıkmaya başladı. Güya kendisi bir doktor şeklini aldı. Doktor ise bir hasta hükmüne geçti. Doktora ehemmiyetli bir mektubu okudu, doktorun derdine deva olacak bir ilaç oldu. Sonra top atıldı. Doktora dedi: "Burada iftar et." Doktor dedi: "Bugün kusur etmişim, oruç tutamadım." demesiyle çok hayret ettiğimiz Üstadımızın vaziyeti, orucu bozmuş bir doktorun tıp noktasında hâkimane vaziyetini kabul etmedi ki o vaziyet ona verildi. Sikke-i Tasdiki Gaybî - 166

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Demek herbir meyve öyle bir mühr-ü vahdettir ki; onun ağacı olan Arz'ın ve onun bahçesi olan kâinat kitabının kâtibini ve Sâni'ini bildirir ve vahdetini gösterir ve meyveler adedince vahdâniyet fermânının mühürlendiğine işaret eder. - 145
Hem herşey ne kadar büyük ve çok olursa olsun, en küçük, en az birşey gibi ona kolaydır ki; sineği kartal sisteminde ve çekirdeği ağacın mahiyetinde ve bir ağacı bir bahçe suretinde ve bir bahçeyi bir bahar sanatında ve bir baharı bir haşir vaziyetinde suhûletle îcad eder. Ve sanatça çok kıymettar şeyleri, bize çok ucuz verir, ihsan eder. İstediği fiyat ise, bir "Bismillah" ve bir "Elhamdülillah"tır Yani, o çok kıymettar nîmetlerin makbul fiyatları, başta "Bismillâhirrahmânirrahîm" ve âhirinde "Elhamdülillâh" demektir. Âyet-ül Kübra - 122
Reklam
Evet, bu asrın dehşetine karşı, taklidî olan itikadın istinad kaleleri sarsılmış ve uzaklaşmış ve perdelenmiş olduğundan her mü'min, tek başıyla dalaletin cemaatle hücumuna mukavemet ettirecek gayet kuvvetli bir iman-ı tahkikî lâzımdır ki dayanabilsin. Risale-i Nur bu vazifeyi, en dehşetli bir zamanda ve en lüzumlu ve nazik bir vakitte, herkesin anlayacağı bir tarzda; hakaik-i Kur'aniye ve imaniyenin en derin ve en gizlilerini, gayet kuvvetli bürhanlar ile ispat ederek o iman-ı tahkikîyi taşıyan hâlis ve sadık şakirdleri dahi bulundukları kasaba, karye ve şehirlerde –hizmet-i imaniye itibarıyla– âdeta birer gizli kutub gibi mü'minlerin manevî birer nokta-i istinadı olarak, bilinmedikleri ve görünmedikleri ve görüşülmedikleri halde, kuvve-i maneviye-i itikadları cesur birer zabit gibi kuvve-i maneviyeyi ehl-i imanın kalplerine verip mü'minlere manen mukavemet ve cesaret veriyorlar. Sikke-i Tasdiki Gaybî - 132
Çünkü meselâ, bu gözümüz önünde bir parmak kadar asmanın üzüm çubuğunda, yirmi salkım var ve her salkımda, şekerli şurub tulumbacıklarından yüzer tane var. Ve her tanenin yüzüne incecik ve güzel ve latif ve renkli bir mahfazayı giydirmek ve nâzik ve yumuşak kalbinde, kuvve-i hâfızası ve programı ve tarihçe-i hayatı hükmünde olan sert kabuklu, ceviz içli çekirdekleri koymak ve karnında "cennet helvası" gibi bir tatlıyı ve âb-ı kevser gibi bir balı yapmak ve bütün zemin yüzünde, hadsiz emsâlinde aynı dikkat, aynı hikmet, aynı hârika-i sanatı, aynı zamanda, aynı tarzda yaratmak, elbette bedâhetle gösterir ki: Bu işi yapan bütün kâinatın Hâlıkıdır ve nihayetsiz bir kudreti ve hadsiz bir hikmeti iktiza eden şu fiil, ancak O'nun fiilidir. Âyet-ül Kübra - 111
Hem hâkimiyet bir makam-ı izzettir; rakib kabul etmek, o hâkimiyetin izzetini kırar. Evet aczi için çok yardımcılara muhtaç olan insanın, cüz'î ve zâhirî ve muvakkat bir hâkimiyeti için kardeşini ve evlâdını zâlimâne öldürmesi gösteriyor ki: Hâkimiyet rakib kabul etmez. Böyle bir âciz, böyle cüz'î bir hâkimiyet için böyle yaparsa; elbette, bütün kâinatın mâliki olan bir Kadîr-i Mutlak'ın hakikî ve küllî rubûbiyetine ve ulûhiyetine medar olan kendi hâkimiyet-i kudsiyesine başkasını teşrik etmesi ve şerike müsaade etmesi hiçbir cihetle mümkün olamaz. - 103
Sair meşreplerdeki aşk yerinde, Risale-i Nur'un meşrebinde müştakane şefkattir ve re'fetkârane muhabbettir. - 118
Çünkü, gözümüzün önünde her sene güz mevsiminde öyle bir âlem vefat eder ki, herbirisinin hadsiz efradı bulunan ve herbiri zîhayat bir kâinat hükmünde olan yüzbin nevi nebâtât ve küçücük hayvânât, o âlem ile beraber vefat ederler. Fakat o kadar intizam ile bir vefattır ki, haşir ve neşirlerine medar olan ve rahmet ve hikmetin mu'cizeleri, kudret ve ilmin hârikaları bulunan çekirdekleri ve tohumları ve yumurtacıkları baharda yerlerinde bırakıp, defter-i âmallerini ve gördükleri vazifelerin programlarını onların ellerine vererek, Hafîz-i Zülcelâl'in himayesi altında, hikmetine emânet eder; sonra vefat ederler. - 83
Reklam
İlim,kişinin kendini ya da haddini bilmesinin adıydı. Syf:235
Allah'tan başka ilâh yoktur. O Vâcibü'l-Vücud ve Vâhid-i Ehad ki, melek ve ins ve cin ecnâsının makbulü ve mergubu olan, her dakikada bütün âyetleri nev-i insandan yüz milyonların lisanında kemâl-i ihtiramla okunan, saltanat-ı kudsiyesi arzın ve âlemlerin aktarında ve zamanın ve asırların yüzlerinde devam eden, nuranî hâkimiyet-i mâneviyesi arzın yarısında ve beşerin beşte birinde on dört asırdır kemâl-i ihtişamla cârî olan Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyan, Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna delâlet eder. Kezâ, Kur'ân, müşahede ve ayân ile, kudsî ve semâvî sûrelerinin icmâı ve nurânî ve İlâhî âyetlerinin ittifakı ve esrar ve envârının tevafuku ve hakaik ve semerât ve âsârının tetabukuyla Onun vahdet içindeki vücub-u vücuduna şehadet ve onu ispat eder
Risaletü'n-Nur sair telifat gibi ulûm ve fünundan ve başka kitaplardan alınmamış. Kur'an'dan başka me'hazi yok, Kur'an'dan başka üstadı yok, Kur'an'dan başka mercii yoktur. Telif olduğu vakit hiçbir kitap müellifinin yanında bulunmuyordu. Doğrudan doğruya Kur'an'ın feyzinden mülhemdir ve sema-i Kur'anîden ve âyâtının nücumundan, yıldızlarından iniyor, nüzul ediyor. Sikke-i Tasdiki Gaybî - 95
Ve Risale-i Nur, bu kadar muannid ve mülhid bir asırda, her tarafa hakâik-i Kur'âniye'yi mücahidane neşrettiği halde, karşısına kimse çıkamadığından isbat eder ki, onun üstadı ve menbaı ve mercii ve güneşi olan Kur'ân, semâvîdir, beşer kelâmı değildir. Hatta Resail-in Nur'un yüzer hüccetlerinden birtek hüccet-i Kur'âniye'si olan "Yirmibeşinci Söz" ile "Ondokuzuncu Mektub"un âhiri, Kur'ân'ın kırk vecihle mu'cize olduğunu öyle isbat etmiş ki, kim görmüş ise değil tenkid ve itiraz etmek, belki isbatlarına hayran olmuş.. takdir ederek çok sena etmiş. - 70
Bu kâinat, nasılki kendini îcad ve idare ve tertib eden ve tasvir ve takdir ve tedbir ile bir saray gibi, bir kitap gibi, bir sergi gibi, bir temaşagâh gibi tasarruf eden Sâniine ve kâtibine ve nakkaşına delâlet eder. Öyle de: kâinatın hilkatindeki makâsıd-ı İlâhiye'yi bilecek ve bildirecek ve tahavvülâtındaki Rabbânî hikmetlerini tâlim edecek ve vazifedârâne harekâtındaki neticeleri ders verecek ve mahiyetindeki kıymetini ve içindeki mevcudatın kemâlâtını ilân edecek ve o kitâb-ı kebirin manalarını ifade edecek bir yüksek dellâl, bir doğru keşşaf, bir muhakkik üstad, bir sâdık muallim istediği ve iktiza ettiği ve herhalde bulunmasına delâlet ettiği cihetiyle; elbette bu vazifeleri herkesten ziyade yapan bu Zât'ın hakkaniyetine ve bu kâinat Hâlıkı'nın en yüksek ve sâdık bir memuru olduğuna şehadet ettiğini bildi. - 64
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.