Bir gece ansızın uyanırsın, yaşamdaki tüm sıradanlığın, yapılmışların/yapılacakların, acizliklerinin yakana yapıştığı andır. Seni sarsarak uyandırmıştır tüm robotumsu, mekanik yaşam klasiği. Tek bir şey düşünürsün; ben ne yapıyorum? Buz gibi bir gecedir ve balkona çıkarsın, mevsimine inat gökyüzünde parıldamaktadır gümüş ay, olanca mütevazi gösterişiyle, güneşten çaldığı iddia edilen gümüş ışığıyla. Uzun uzun izlersin de, buz gibi gümüş soğuğunda üşüdüğünü anladığında, kafana birdenbire karışmış kavramlar, sorgulamalar, serzenişler ve en berbatı, kafanda mıh gibi çakılı tek bir kelime "aidiyetsizlik". Kendini hiçbir yere ait hissetmeme duygusu. Bu andır, insan olarak özüne döndüğün, özünün toplumca kabul edilen "akıllılık" değil "delilik" olduğunu.