Öncelikle söze nasıl başlamam gerektiğini bilemiyorum. Lakin bir yerden başlamam gerekirse yazarın önsözde belirttiği gibi "Bu kitabın kaleme alınış nedeni iki türlü anlaşılabilir. Söz konusu olan yer bir bahtsızın son düşüncelerini karaladığı irili ufaklı bir tomar sarı kağıdın bulunup kaydedilmesi ya da bu talihsize rastlayan bir adamın, bir filozofun, bir şairin zihninde takıntı halini alan, bütün benliğine hakim olan, daha doğrusu bütün benliğine hakim olmasına izin verdiği idam düşüncesinden onu ancak bir kitaba dönüştürerek kurtulmasıdır."
"Okuyucu bu iki seçenekten kendisine uygun bulduğunu tercih edecektir. " Yani anlatmak istediği her şeyi önsözde bu paragrafta anlatmıştır benim için. İnsanlarda uyandırmak istediği duyguyu uyandırmış, kazandırmak istediği bakış açısını başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir.
(belirtmem gerekir ki bunlar benim fikirlerim ve bende bıraktığı etki) Kısacası karakterin ruhsal halini, düşüncelerini içinde olduğu karmaşık ve bilinmez yolculuğa şahitlik ediyor ve hissediyorsunuz . Sizi bir noktada durdurup düşündürebilecek, sorgulatabilecek bir eser ama okuyup okumamak size kalmış bir karar tabiki. Bu kitabı okurken aklıma izlediğim bir film geldi yeri gelmişken bir film önerisi de yapmak isterim:
12 Kızgın Adam güzel bir filmdi izleyebilirsiniz. Bir alıntı ile bittirmek isterim.
"Vücudum hücrede zincirlere bağlı, ruhum gerçeğe esir hâlde. Korkunç, merhametsiz, dinmez bir gerçek! Artık aklımda sadece tek düşünce, tek gerçek var: İdam Mahkûmu!"