İnsanlar niçin bir cemaatin parçası olmak ister? Zygmut Bauman bu soruya “hiçbir zaman tam olarak elde edemeyecekleri güvenceye ulaşabilmek için” yanıtını veriyor. Kitap bizi, “Giriş ya da Zor Bulunan Cemaate Merhaba” diyerek gayet sade bir dil ile karşılıyor. Yazar bu bölümde “bir cemaatin içinde yer almak”, “bir cemaate dahil olmanın” doğru
-mış risalesi:
Sevmenin yükünü dile yüklemek kolaymış da uçan hep söz olurmuş. Giden heybesine aldığını alırmış, söz uçtuğuyla, dil söylediğiyle kalırmış. Seviyorum demek güzelmiş de gidiyorum demek zormuş, seviyorum diyene azap, gidiyorum diyene kolaycılıkmış, iblis gitmeyi kolay kılmış. Giden gidermiş de gitmeye sebep neymiş; Korkak mıymış, öfkeli miymiş, çaresiz miymiş? Giden gitmiş de hüznü ayaklandırmak kalana kalmış. Kalan ise, anlatamadığı öfkesi ile baş başa kalmış. Kalan anlatırmış da yürekli olan susarmış sevmek yürek işiymiş akıl sır erdirilmezmiş. Gitmenin ve üzmenin marifet olmadığını giden söylermiş, kalanın suskunluğuna inancı tammış. Lafı uzatmak da varmış da dinleyeni bulmak zormuş. Kalan düşünürmüş çünkü düşürülmüş. Giden düşünmezmiş öyle ya Zalimin ok'u mazluma merhemmiş de ne zalim de ok tükenmiş ne mazlumda yara izi. Sevgisine talip olunan zerresini nasip etmezmiş de özlemine talip oldun mu hiçbir şey eksik etmezmiş. Yokmuş öyle sevgiyi oltaya takıp sonsuz deryaya rastgele deyip salmak Nazım olurmuş, Edip olurmuş, Turgut olurmuş... "Kalp mi insana sev demiş, yoksa yalnızlık mı körüklemiş. Sahi sevmek neymiş? Bir muma ateş olmak mıymış, yanan ateşe dokunmak mıymış?"
"Sevmek bu muymuş?
Değil miymiş?
O da mı değilmiş?"
Vallahi değilmiş...
Zengin ve fakir aynı mahallede komşu imiş, fakir o yüzden mağrur ve görgülü imiş, yemede de görür bilirmiş.
Zengin de Allah'ı var korur gözetirmiş, kim kimlerden hep bilinirmiş.
Neyse ki akıl varmış, neyse ki gayet kıtmış, neyse ki yalan varmış, neyse ki gerçek gibi şahit de istemiyormuş. Ülke insanı vallahi rezil edermiş. Ama nedenlerini ağlaya ağlaya anlatsan seni gene anlamaz, dinlemezmiş.
Bilenlerin öldüğünü gören bilmediğini koyultmuş, bilirmiş ki ne olunsa hep bu yolla olurmuş. Bilen kalmayınca bilinen çoğalırmış. İlim de âlim kalmamasından çoğalmış.
Herkes yapabildiğini, kendine yakışanı
yapar," deyip savuşmak iyiymiş. İşte o da öyle yapmış, her vardakosta gibi hedefi vururum, o da bana yeter demiş ama kalan sağlar, vurulmayıp kalanlar her zaman her durumda
işi bozan işte onlarmış. Kalan sağlar bizim miş de, biz kim mişiz?