"Sosyal medayayı telefonumdan sildim. 1000 k hariç. Şimdi burada geçiyor günlerim. Daha çok kitapla, daha çok okumayla, okurla, yazarla.. huzurla..
Zamanım, dikkatim, odağım benimle..
Gözetleme kültürünün dışında özgürce sadece alıntılarla yaşıyorum. Tezimi yazıyorum, yorulunca kitaplarımın kucağında dinleniyorum. Kedilerle ve sanatla huzuru tanımlıyorum."
Pazar günleri, hayatın intikam günleri. Neşeli başlasın ve öyle geçsin diye gayret edildikçe insanı koyu bir yalnızlığa, anlaşılmaz bir kedere iten günler.
Ayrılmak bir solucanın ikiye bölünmesi gibidir, her iki parça ayrı ayrı yaşamaya devam eder, bir zamanlar tek parça değilmiş gibi, tanımaz birbirini parçalar.
Yazarın okuduğum ilk eseri. Amerikan edebiyatindan. "Güney gotiği" akımı içinde zikrediliyor. Toplamda 10 öyküden oluşuyor. Öykülerin hepsini aynı oranda beğendiğimi söyleyemem fakat "düşmanla gecikmiş bir karşılaşma", "yapma zenci", "ateşte bir çember", "temiz köylüler" ve "mülteci" öykülerini severek okudum. Gerçeğin ürkütücülüğünü sunan ortak paydada buluşuyor öyküler. Tekinsizliği, yaşamlarda kurulan rahatsız edici denklemleri kendine has bir üslupla veriyor. "Grotesk karakterlerle dolu grotesk dünya". Çevirinin kalitesi ve Metis okumanın ayrıcalığını da katarak bütün olarak baktığımızda tavsiye ederim.
Kız felsefe doktorası yapmıştı ve bu da Bayan Hopewell'i iyiden iyiye zor durumda bırakıyordu. Öyle ya, insanın "kızım hemşire" veya "kızım öğretmen" demesinde bir tuhaflık yoktu. Ama çıkıp da "kızım filozof"diyemezdi insan.
Bayan Hopewell'in kendi kötü yanı yoktu ama, başkalarının kötü yanlarından öylesine yapıcı bir biçimde faydalanmasını biliyordu ki, bugüne dek hiç eksiklik çekmemişti.