Melike Demirci

Sabitlenmiş gönderi
...çünkü bilmek için bilgi kafi değildir, anlamak da lazımdır.
Reklam
Satıra başlamadan önce bile tekrara düşmüştüm. İnsan duyusunun algılayamayacağı o ilahi güç. Aklımla oynayan tonlarca uyaran. Her şey, birbirini çamurda sürüklemeye çalışan karınca sürüsünü hatırlatıyordu. Tepedeki betonları, önce yeşil yapraklı görmüştüm. Parmaklarımı ise dallanıp budaklanan fidanlar. Çiçek açmıyorlar. Sarmaşık gibi uzayan uzuvlara benziyorlardı. Yaşamın anlamsızlığı doğayla bütünleşmeye başladığında mucizevi olduğunu sandığım fidanlarımı, yeşil yapraklara dönüştürmüştüm. Satıra başlamadan önce bile tekrara düşmüştüm. Önce yeşil yaprakları gördüm. Sonrasında, buraya ait olmadığımı. Satırdan önce su içtim, tıpkı yağmura ihtiyacı olan ormanlar gibi. Tekrara düşmeden önce sigara yaktım, tıpkı kendini yenilemek için kendi güneşinde yanan yapraklar gibi. Satırlarımın tekrarı bittiğinde; tanrı tarafından çizilmiş en kudretli resim, tek bir kağıt görseli, bir anı. Peki o an, burada değilse neredeydi? -Melike Demirci
Çarşaf Kollar Geçmişten bugüne milyarlarca yere dokunan bir elin çekim kuvveti, olasılıklar arasından bana geldiğinde, yüzeye yaslanmaya meyilli kaygılı sırtım karanlık sulara değdi. Suların çarşaf kolları, hırçınlığı sevmedi. Ölüme benzedi. Ölümün en etkili yanı, çırpınmanın ardındaki kasların özgürlüğünü ilan etmesiydi. Bir el, çarşaf kollar ve yıldızlardan hangisi sırtımdı, seçilemedi. Hissedilen ilk kasın özgürlüğü, gözyaşında belliydi. İlk özgürlük, çarşaf kollara karıştığında, sudaki sırta nefes veren ciğerlere sıra geldi. Bir el, çarşaf kollar, yıldızlar, gözyaşı ve ciğerden hangisi kaygılı sırtımdı, hala bilinemedi. Bir çift göz, bir elin çekim kuvveti, bir insan sesi yakınlardan gerçeği dileniyordu. Ses şunu söylüyordu: Görselleri bir ressam çizdi. Burunları, tuzlu su uyuşturdu. Gözyaşlarını, insan icat etti. Ciğerini, sen çalıştırdın. Sırtını ise buraya sen koydun. -Melike Demirci

Reader Follow Recommendations

See All
Büyük bir patlama oldu. Çantalar, havada uçuştu. Bütün bir kafanın, saçları saçıldı. Büyük bir çığlık. Büyük bir feryat. Birinin çocuğu ölmüş olmalıydı. Gür bir ses: “Yeteeeeeeeeeerrr!!! Yeteeeerrrr, yetmedi mi? Hepiniz şahitsiniz, hepiniz. Hepiniz ortaksınız, hepiniz. Dur orada, bir yere gitmeyeceksiniz sakın! Hepiniz bıkmadınız mı? Hepiniz her gün gözünü umarsızlıkla açıp kapamıyor mu? Hepiniz, sahtesiniz. Hepiniz, sahte. Hiçbiriniz, gerçek değilsiniz. Her birinizin ipleri; başınızda, kollarınızda, bacaklarınızda. Görmüyor musunuz?! Ben de artık bir sınıfa sahibim, evet. Sancılarım bitti. Sancımı çektim ve bir sınıfa ait olmaya hak kazanmışım. Sizden değilim, hayır!!!!! HAYIIIRRR!!!! Aklını kaybeden, şu beş eli geçmeyecek saftaymışım. Bir safta olmayı hiçbir zaman istemedim. Ben hep sancıda olmayı diledim. Delirmiş olan, anormal görülen o sınıfa aitim. Sizinle ortak noktam nedir mi? SİZİN GİBİ BİR SINIFA AİT OLMAM!” Ses kesildi. Gözlerim, uzaklardan elimdeki otobüs kartına geldiğinde, nefes alamadığımı ve yüzümün kıpkırmızı olduğunu hissettim. Şöförün, “Otobüs kartını artık okutacak mısın, devam edeyim mi?” dediğini duydum. Kartı basıp ilerlerken, uzunca bir nefes veriyordum. -Melike Demirci
“Birdenbire bir şey oldu. Küçücük bir şey. Bir kapı açılmıştı, bir rüzgar esmişti, biri nefes almıştı, biri gözünü çevirmişti.” Düşünceler, yürüyüş yollarında açığa çıkmak ister. Yürümek eyleminin, bedeni koordine ve istikrarlı hareket ile disipline etme çabası, beyin ve beden arasında kurulan bağlantıdaki sempatik ilişkinin mucize bebeği olarak görülebilir. Bu denli tüm cümlelerim hep yürüyüşlerle başlar. En azından Tolstoy (!) gibi başka bir şehre gitmenize gerek yoktur. Şaka şaka. Yürüyorduk. Montlarım, kamburlarım, çuvallarım, zincirlerim, yokuşlarım, dişli çarklarım, yağlarım, kaslarım, sularım. Hah, en önemli şeyi unutuyordum. Burnun diyecektin, değil mi? Hayır, burun olamaz. Yürürken, kibirden ve egodan arınman gerekir. Yürüyorduk. Birdenbire bir şey oldu. Küçücük bir şey. Bir kapı açılmıştı, bir rüzgar esmişti, biri nefes almıştı, biri gözünü çevirmişti. Kapılar açıldı, montlarım gitti. Rüzgarlar esti, çuvallarım ve kamburlarım düştü. Nefesler alındı, zincirlerim ve dişli çarklarım çözülüverdi. Gözler çevrildi; yokuşlarıma, kaslarıma, yağlarıma, sularıma ve yürüyüşlerime yaz geldi. -Melike Demirci
Reklam
Reklam
424 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.