Hakiki aidiyet ancak özgün, kusurlu kişiliğimizi dünyaya sergilediğimiz zaman elde edilir; ait olma duygumuzun düzeyi kendimizi kabul etme duygumuzun düzeyinden daha fazla olamaz.
Kısa bir yaz tatilinde hemen elinize alıp okuyabileceğiniz keyifli bir aile hikayesi. Daha doğru anne ve kızlarını anlatan bir hikaye. Ergen bir genç, bir çocuk ve yetişkin ve ebeveyn olmanın sorumluluğunu üstlenen bir annenin bir yolculukta hem kendilerini hem de aile bağlarını tekrardan keşfetmelerini okuyoruz. Keyifli br kitaptı.
Geçmişi, anıları değiştirip biraz süsleyerek olduğundan daha keyifli ve huzurlu hatırlamaya meyilliyiz. Özellikle çocukluk döneminde olmayan sorumluluklar, hayaller, sokakta geçen zamanlar yetişkin bizlerin gözünde kaçabileceğimiz anı sığınakları. Kitabın ilk bölümünde de Suna çocukluğunu ve çocuk gözünden olanları anlatırken bunları hissettim. 60'ların Ankarasını kafamda kurmaya çalıştım. Kitap üç bölümden oluşuyor daha doğrusu üç karakterin aynı olayları nasıl farklı yaşadığını görüyoruz. Suna'yı okumak güzeldi, Emel'i okurken de keyif aldım. Sadece Ömer'i okurken eksik bir şeyler kalmış gibi hissettim. Hikayenin bilmediğimiz bir kısmı, okumadığımız bir mektup varmış gibi. Ki vardı da aslında. Madam Litvak'ın hikayesinden ziyade aslında yarım kalan aşk hikayesinin detaylarını okumak isterdim. Kitabı bitirdiğimde bende bıraktığı hissi sevdim ama. Sanki büyüklerin masasına oturan ve onların anılarını dinleyen küçük bir çocuk gibi.